Az önce geldi...Kapıdan içeri girerkenki bakışları hala gözlerinde...Geldi...Buna geliş denilebilirse...Gidişinden beter olmuştu gelişi...Daha acı verici....Yada varlığında ve gidişinde hissetmesi gerekenleri şimdi hissedebiliyordu...Geç kalınmış bir duygulanımla...Sorgulamaları çok önce olmalıydı belki...Oyunun kurallarını yazarken, yaşarken...
Oyun...Hala oyun diyordu...Evcilik oyunu, evlilik oyunu....İflah olmaz bir oyuncuydu...Hayatın ve çevresinin ona çizdiği rolleri oynayan...İyi bir eş, iyi bir ebeveyn...Hayata programlanmış bir robot gibiydi... Kendi çizgilerinin kıvrımlarından bir karış dışarı çıkamayan...Mantığına o kadar güveniyordu ki yaptığı herşeyin doğruluğuna karşı şüphesi yoktu bu zamana kadar...Herkesin de onaylamasını bekliyordu gizliden gizliye...Gizliden gizliye mi? Buna kendi bile inanmamıştı...Yüzünde acı bir ifadeyle karşısındakilere nasıl empozeler ettiğini farketti...Ama ona göre öyle olmalıydı! ! ! Doğru olan buydu! ! ! Yine ben merkezci olmuştu...Herşeyi kendine yoruyordu, kendinde başlatıp yine kendinde bitiriyordu...Yada belki de kendinden o kadar çıkıp toplumsallaşmıştı ki kurallara yüklemişti hayatını...Kurallarla yaşamıştı...Bireyselliğini unutmuş, kendi duygulanımlarından bile kopmuştu...
Merdivende yükselen ayak sesleriyle irkildi, düşünce dünyasından gerçek hayata geçti bir anlığına...Onun varlığını hissettiren ayak sesleri...Ama soğuk, bir o kadar da uzak...Hep böyle miydi? Öncesinde düşünmemişti bile bunları...Sıcaklığı, mutluluğu sorgulamamıştı, hatta hiç aramamıştı...Olduğuna inanıyordu çünkü...Evliydi ya, bir yuvası bir eşi vardı ya...Aksi mümkün olabilir miydi? Evlilikte arayış olur muydu? Arayışlar, sorgulayışlar, özleyişler, çabalayışlar hep sevgililikte olur diye düşünüyordu...Adı üstünde o eşiydi, sevgilisi değildi ki...Acaba eşinin aynı zamanda sevgilisi de mi olması gerekiyordu? Aşkı,sevgiyi ve saygıyı da koruyup devam ettirebilmek için...Aşk...Aşkı sorgulamayı sonraya bıraktı....Vereceği cevaplar ruhunu korkuttu... Sevgiyi ele aldı öncelikle...Demişti ya eş olarak seviyordu...mu acaba? Yoksa sadece eş olarak kendine seçip, hayatına sokup, yuvasına mı almıştı onu? Sadece kabullenişin getirisi bir değer miydi? Kendini bu kadar hırpalamaya gerek yoktu...En azından kendince sevmişti işte...Onun sevgisi de böyleydi...Peki ya saygı? O da durmadan kızılacak, yargılanacak şeyler yapmasaydı! ! ! Yapmış mıydı acaba? Belki de mükemmeliyetçi kişiliğiyle eşine yakışmadığını düşündüğü davranışları yargılamadan öte cezalandırmaya yönelmişti...Belki de kırıcı, yıkıcı bir şekilde...Ama doğru olan buydu! ! Ahh içindeki o hırçın, kaprisli çocuk yine başgösteriyordu...Bireysellikten çıkıp toplumsallaşan kişi oluyordu böyle zamanlarda...Bari kendi yuvasında birey olabilseydi...Eşiyle çocuklarıyla birey olabilseydi...Kendi olabilseydi...Kendisini bulabilseydi....
Kırmızılı genç kadın
Mahkum olduğu
Mahrum olduğu
Ne varsa yüzleşiyordu
Hayattan aldığı nefesi
Antoloji içinde başladı ilk sorunlar
Sonra dış etkenler saldırdılar
Kültür, sanat, edebiyat
Demeden hiç, kapattılar
Yine bir çözüm bulduk
*Aşk Bazen Sevaptır*
Ak pak sevdalarla,beyaz umutlarlA
Şükran edip yürekten huzur doluŞ
Kucaklayışla mutlulukları sevaplıK
Yıllarca yüreğimde yaratıp yaşattığım
Yaşarken alaca renge boyadığım duygularım
Düşerken benliğimin haznesinden
Beni ben eden herşeydi duygulanımlarım
Bir dost yüreğe düşerken yollarım
Yalnızlıkla Kavuşma
Çok mu özledin beni?
Çok mu bekledin yollarımı?
Bu kez sancılı bekleyiş bana düşüyor kapı ardında... Hem de en acılı bekleyiş, ölümü bekleyiş...Biricik anneciğimin sonsuzluğa uğurlanışını bekleyiş...Hem de babam tarafından...Hangisi için daha çok üzüleceğimi, kahrolacağımı bilemiyorum...Yüreğimin sevgi mozaiği parça parça canıma batıyor...
Dışarıda lapa lapa yağan kar yüreğimdeki kor alev yangını söndürmeye yetmiyor...Benliğimden taşan gözyaşlarım ruhumu arıtmaya yetmiyor...Kanyaşlarım gözyaşlarımla bir olup kavuruyor yüreğimi...Sözlerim susuyor, sözcüklerim yetersiz kalıyor...Tıkanıyorum...Hiç böylesine tıkanmamıştım...Hiç böylesine yanmamıştım...Kanamamıştım...
Dünden bugüne getirdiklerim, beni var eden, beni ben eden herşeyle yüzleşiyorum peşisıra...Hayata dair olumlu olumsuz tüm yaşanmışlıklarımı, iyi kötü her yaptığımı, doğru yanlış tüm kararlarımı, günah sevap tüm hissettiklerimi sorguluyorum teker teker...Annem gibi...Annemin bana öğrettiği ve hep öğütlediği gibi...Garip...Böyle bir anda bile onun verdiği dersleri çalışıyorum bu hayat okulunda...
Sevabın saf beyazı
Günahın moruna bürünürken,
Günün ürkek sarısı
Gecenin ürkütücü karasına hapsolur.
Pembenin çocuksuluğu
Eflatunun cüretkarlığına dönüşürken,
Üşüyorum...Terliyorum...Korkuyorum...Heyecanlıyım...Bu nasıl bir çelişki? Bedenimle ruhum sanki benimle oyun oynuyor...Hele bu sancılar yok mu...Canım yanıyor....Damarlarımdaki tüm kanım çekiliyor sanki...Kasılmalarım gittikçe artıyor...Apar topar geldiğimiz hastanede hemşirenin telkinleriyle nefes almayı öğreniyorum...Al ver...Al ver...Nefes almak hiç bu kadar zor ve sancılı olmamıştı...
Ayak sesleri yankılanıyor nevresimleri yeni takılan hastane odasında...Ayak sesleri bekleyişimin coşkulu, ürkütücü sesleri oluyor...Ve işte kapıdan görünüyor doktorum...Gülümseyerek yanıma geliyor...Gülümsemesi bile irkilmeme yetiyor...Yapma etme doktor dememe kalmadan birkaç tatlı sözle beni ayağa kaldırıyor...Vakit geldi diyor...Hayır vazgeçtim! ! ! İstemiyorum! ! ! Korkuyorum! ! ! Diye haykırmak istiyorum...Ama nefesim gibi sesim de kısılıyor....Zaten artık geri dönüşü yok bu işin...Kaçmak nafile...Rahmimden kasıklarıma inen can kütlesinin vücuduma yaptığı baskıyı kaldıracak gücüm kalmadı...
Biricik aşkımın, yani kocamın ve annemin desteğiyle ayağa kalkıyorum...Ve ömrümün en bitimsiz yolunda, yani doğumhaneye uzanan o daracık koridorda yürümeye başlıyorum...Buna yürümek denirse...Sancılı bir sürünme desek daha doğru olur sanırım...Niye sedye getirmediler ki? ! Neymiş efendim yürümem iyi gelirmiş....Yürüyemiyorum işte...Canım acıyor...Ah salak kafam ah...Niye son dönemlerin modasına uymadım ki? Niye sezeryanla doğum istemedim? Neymiş efendim tüm doğallığıyla yaşamak istiyormuşum doğum anımı...Bebeğimi doğar doğmaz görmek istiyormuşum...Acil ve gerekli durumlar dışında sezeryana karşıymışım...Böylesine sancı çekeceğimi bilseydim...Ah bilseydim...Anne tut kolumu, canım yanıyor...Aşkım,canım kocam bırakma beni, korkuyorum...
Hani dalga dalga göz haznesine dolar ya yaşlar
Hani tek bir damlaya bağlanır tüm arınışlar
Ama tıkalı kalırsınız
Acı gözyaşlarınıza siper olur apansız, amansız
Hüznünüzle tutuklu kalırsınız
Ne sözler dile gelir, dökülür dilinizden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!