Eğreti gelinlerdi hepsi,
Kimi tecavüz ardı
Kimi baskı yansıması
Hayat dayatmasında olanlardı!
Yüreğimin derinine yerleştirip de
Dize dize akıttım sana olan sevgimi
Şiirlerle bezeyip yüreğine taktım sevincimi
Acılarımla hüznünü delip geçtim
Hüznün de oldum sevincin de
Sen ve ben arasında gidip gelirken
Uzunca zamandır şiirden ve yazıdan uzak düştüğümün farkındayım, o bilincin acısındayım... Büyümekte olan bir çocuk gibi hayata dört koldan saldırmaktayım, adım adım hayatta yol almaktayım... Hayat labirentinin içerisinden kaybola kaybola çıkma arayışındayım... Bu yüzden can dostum, sığınağım edebiyattan kopuştayım... Sanırım çocuksuluğum ve olgunluğum arasındaki ince çizgideyim yine... Korkarım ince çizgi üzerinde durabilme savaşındayım... Yada belki de kalemimi çokeşliliğe bürüyünce kendi kalemimin çoğullunda kayboluşta, belki de eksilişteyim... Yada belki de tam tersi kendimi çoğaltıştayım... Emin olduğum tek şey sorgulamaların sürüncemesindeyim... Her zamanki gibi...
Kimbilir belki bu bir yorgunluktur... Yada kimbilir belki de bir olgunluk yada olgunlaşma süreci... Olgunlaşma? Hani bir nevi hazım, hani bir nevi özümseme... Durup, durulup kendine dönme... Kendine yoğunlaşma, kendinle bütünleşme... Ben bugün kendime misafirim sanırım... Kendi satırlarıma yansıyorum...
Bugün yine yazı yok, çok istesem de yazamıyorum bir türlü... Peki bu ne? Bu sadece yansımam... Yoksa siz yazı olarak mı algılıyorsunuz? Eğer öyleyse yanılıyorsunuz... Sözlerle paylaşmak istediklerimi sözcüklere döküyorum sadece... Yada belki de bir nevi günlük niyetine kendimle yüzleşiyorum... Kendimden alıntı, kendimden çalıntı...
Resme bakıp ta aldanmayın... Resimdeki kişiler birer yetişkin değil, bazı şeyleri tiye alabilen ve kendinden büyüklere bile hayat dersi verebilen zeki çocuklar... Hani derler ya büyümüş de küçülmüş cinsinden olanlar... Onlar bizim 76 hanelik sitenin iki zeki çocuğu, süper kardeşler... Alpin ve Alara...
Alara, yani güzeller güzeli, tatlı ve zeki kızımız henüz ilkokulda... Alpin ise onun abisi, yakışıklılığı ve zekasıyla her görene keşke bizim de böyle bir çocuğumuz olsa dedirtebilecek bir çocuk, şu an ortaokulda... İkisi de özgüvenleriyle, her yaştan insana sevgi ve saygılarıyla, zekilikleriyle, okullarındaki başarılarıyla ve usluluklarıyla takdir toplayan çocuklar...
Dediğim gibi kendilerinden büyüklere bile hayat dersi verebilen zeki çocuklar bunlar... Ben de o hayat derslerinden nasibimi alıyorum... Hatta bazen 15-20 yaş küçük olsaydım, ya da onlar büyük olsaydı, ve en yakın dostlarım olabilseydi dediğim çocuklar... Ama buna bile gerek yok, çünkü bu yaş farkına rağmen sitedeki en yakın arkadaşlarım onlar...
Off pufff çok sıkıldım burda...Artık bu kutsal mabetten çıksam diyorum...Tamam iyi, güzel, hoş aylarca gayet güvenli ve huzurlu bir şekilde burda yaşadım mutlu mutlu...Ama artık hep sesini duyduğum, hergün ve hergece annemle babamın bana sıkılmadan anlattığı dış dünyayı görmek istiyorum....
Hem artık sığmıyorum ki buraya...Aydan aya gelişen bedenimi, kemiklerimden yoğrulan vücudumu annemin hissetmiş olması gerekmez miydi? Eee o zaman niye hala burdayım? Çıkarın beni! ! ! ! Heyyy sesimi duyan yok mu? ? ? Oysa o kadar da tekme atıyorum kaç aydır...Anlayan yok...Ama bu kez kararlıyım kesin çıkacağım burdan, dünyaya ilk adımımı atacağım işte...Kimseler tutamayacak bu kez beni....
Kafamda kurduğum haince planı uygulamaya başladım bile...Özür dilerim anneciğim, biliyorum bu planım sana acı veriyor ama yapmak zorundayım...Birazcık sık dişini...Kısa sürecek emin ol...Şu an çıkış yolumdaki inatçı geçişimin sana verdiği dayanılmaz acılar ve bedenini sarsan sancılar dinecek...İnan bana...Zaten bana olan sevginle doğumumun hemen ardından beni affedeceğini biliyorum...Kıyamazsın sen biricik yavruna...En değerli varlığına...Yani bana....
Bugün günlerden ne? Ayın kaçı? Kaç gündür burdayız? Bilmiyorum...Tek bildiğim günlerdir zaman mevhumunun dışına taşıp günleri gecelere karıştırdığım...Tüm benliğimi odakladığım makineden gelecek ışığa takılı kaldığım....İnatla yaşattığım umudum can çekişiyor artık...Umudum yaşama tutunmaya çalıştıkça, senin ellerimin arasından kayıp gidişini izlemek çok acı kadınım...Umudumla vicdanım arasında sıkışıp kalmayı kaldıramıyor artık bu yaşlı, yaslı yüreğim....
Artık doktorların bile gelmekten vazgeçtiği, çocuklarımızın beni zorla çıkartmaya çalıştıkları bu odadan çıkma vaktim geldi sanırım...Herkes umudunu çoktan kesmiş bir durumda ağzımdan çıkacak o tek sözün bekleyişinde...Kimsenin yüklenmek istemediği, zaten yüklenmelerine izin vermediğim o vebali, yani bu lanet olası makinenin fişini çekme vebalini ben taşıyacağım....Biliyorsun günlerdir umudumu kesmeden yaşama ve bana geri döneceğin anı bekliyorum...Artık bekleyişin sonuna geldik kadınım...Sancılı bekleyişin acılı sonuna geldik...
İçimde hala yaşamaya çalışan umutla savaşıyorum...Doktorların tıp dilinde söylediği onca şeyden tek anladığım beyin ölümünün gerçekleştiği...Neyin umudu bu öyleyse? Merak etme kadınım...Birazdan o fişi çekeceğim...Hem de kendi ellerimle...Günlerdir ölü vücuduna hapsolan ve acıyla kıvrandığını hissettiğim ruhunu azat edeceğim...Sırf huzura ermen için...Sırf seni acılarından kurtarmak için...Biliyorum sen olsan sen de aynısını yapardın...Hatta bunca gün ölü bir vücuda hapsetmezdin ruhumu...Kıyamazdın bana...Ben de sana kıyamıyorum kadınım....Lütfen affet beni, sana yaşattığım bu son günler için...50 yılda durmadan çoğalan sevgime ve umuduma ver...Affet beni kadınım...
İlk yaşın tekil kelimeleri yürür paytak adımlarla
Yaş ilerledikçe anlamlı ifadeler cümlelenir
Çocukluğun vurdumduymazlığı mübahlıkta saklanır
Okul çağıyla alfabeleşir yaşam, tüm formülasyonlarla
Değerler havuzunda hep açık olur musluklar
Bir yandan sevgi, güven, bilgi akar, doldurur
‘Hani olur ya coşkun bir selle karşılaşırsınız, eğer o seli uygun bentlerle doğru yönlere akıtmayı başarabilirseniz o sel zarar değil yarar getirir... Önemli olan o hazineyi nasıl değerlendirdiğinizdir...’ demiştim dün, bir yazar arkadaşın sayfasında...
Dedikten sonra tüm gece, tüm gün düşündüm... Kendi içimdeki irili ufaklı sellerle yüzleştim yeniden, ilk akmaya başladığım günlere geri döndüm... O günlerden bugüne uzanan bir yolculuk yaptım kendi dünyamda ve kendi yazılarımda... İlk dolmaya başladığım ve ilk akabildiğim günlerle bugünkü doluluğumu ve akabilme yetimi kıyasladım... Doğru ve uygun bentlerde olup olmadığımı sorguladım...
Önce soluğu ‘Okuma-Yazma-Konuşma’ başlıklı yazımda aldım...Okumayı vurgulamıştım önce... ‘Yansıyan herşeyde... Yansıyışı okuma... Bazen gözle, bazen zihinle, bazense yürekle okuma... Aslında hepsiyle okuma... Çünkü hissetme, benliğine taşıma... Kendinde kılma, zamanla özümseyip kendi kılma... Okuma, onun hayatının ve benliğinin temelini oluşturuyordu, sonrasında yazma ve konuşma olarak çıktısını alacağı verileri oluyordu hayattan aldığı... Ona yansıyanlar oluyordu sonrasında yansıtacağı... ‘
Dünden bugüne getirdiğim
Ben diye sanıp yüklendiğim
Üzerime etiket misali eklediğim
Tüm benlerden arınma zamanı şimdi
Aman kimseyi üzmeyim derken
Çoktan seçmeli hayat sınavında
İki seçeneğe indirgenmiş gelgitler
Göreceli yaşam rollerinde
Kompozisyon dökümlü senaryolar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!