Bizim tercihimiz değil! Tüm anatomik ve bilimsel bilgiler ışığında erkekliğin kadınlıktan türeme olduğu gerçeği varken; ana rahmine düşen her ceninin dişi olduğu ve sonrasında olası Y kromozomunun gelip testesteron hormonu yüklemesiyle cinsiyet farklılığına yol açana kadar embriyoların, bebek beyinlerinin ve hatta cinsel organlarının dişi olduğu bir gerçekken, hala daha kadının erkeğin kaburgasından yaratıldığı düşünce, inanç veya dayatmasıyla buna inandırılıp yada zorla kabul ettirilip erkek egemen bir dünyada yaşamak bizim tercihimiz değil!
Bizim tercihimiz değil! Tüm dinler kadın-erkek eşitliğini savunurken, tüm demokrasiler kadın- erkek yanyana olmalı söylemlerini yasalarla belirtirken; aile, çevre, toplum baskıları, tepkileri ve dayatmaları sonucunda ataerkil ve erkek egemen bir ülkede ve dünyada yaşamak bizim tercihimiz değil!
Canımdan olanın kanından olanım
Canımdan öte can olanım
En büyük sevdam olanım
Yaşamıma anlam katanım
Halasının aşkısı, oğluşu
Ben sevgiyi senden aldım,
Sana yükledim tüm anlamları
Keşmekeşinde kayboldum...
Ben yüreğimi sana saldım
Senden,
Deli toy gençliğinden aldım
Görmediğim bir yüzün ölüm çığlığı
Yabancısı olduğum kalabalağın derin acısı
Tanımadık simaların aşinalığı
Ölüm uzaklığının keder yakınlığı
İnleyen duvarlar feryat tufanı
Senin
Saatler saydığın devirlerde
Ben,
Yollar katediyordum
Sana doğru yüreğimde
Her saate
Sevgili varlığı az önce gitti...Yokluğunun ilk sancıları vurmaya başladı...Sevdiği gitti günün ilk ışıklarıyla...En güzel sevgilerini yüreğinin en derinine yerleştirerek sevgi mabetlerinden çıktı ve gitti...Alnına o en sevdiği, en sahiplenici öpüşünü kondurarak gitti...En çok da o an zorlandı uyur taklidi yapmaya...Oysa bütün gece gözlerini ve ruhunu karanlığa ve sessizliğe bürümemiş miydi? Sessizce,derinden akıtmamış mıydı gözyaşlarını içine...Ne zormuş konuşmak isteyip de konuşamamak, sarılışına cevap verememek, gözlerinde kaybolup da tenini ruhunda hissedememek...Ömrünü adadığı sevgili varlığıyla son saatleri ne zormuş...Sessiz kalmak ne zormuş, tüm gece benliğini uyku tutmamışken uyur taklidi yapmak ne zormuş...Ama mecburdu...Yoksa gönderemezdi sevdiğini...Gidişine seyirci olamazdı...Uğurlayamazdı onu...Yüreği elvermezdi... Yüreği önüne serilirdi tüm gidiş yollarının...O yüzden kendi içinde yaşadı bu veda gecesini...Sessiz tiyatro misali kendi perdesinin kendine düşen rollerini oynadı tüm gece...
Gidişiyle gelişini hatırladı...Hayat tesadüflerden ibarettir dedi kendi kendine...Kader...Onun kaderi de buymuş işte...Onun kaderi sevgili varlığıyla yasak bir sevdaymış...Ama bu yasak sevdaya gözü kapalı girmemişti ki...Yasak olduğunu bilmiyordu...Evli olduğunu bilmiyordu...Bilse kapılır mıydı bu sevdaya? Bilemedi...Mantığıyla duyguları çatıştı...Ama kapılmazdı heralde, evli olduğunu öğrendikten sonra onu göndermeye çalışmazdı yoksa...Ama gönderememişti uzunca bir süre...Sevdasını gönderememişti...Her gece onun eşiyle olduğunu bilmenin acısına rağmen yine de gönderememişti onu, vazgeçememişti sevgili varlığından...Durdu...Düşündü...Acaba bu vazgeçemeyişin sebebi neydi? Bencillik mi yapmıştı yoksa sevgili varlığı için sencilliğe mi bürünmüştü? Galiba ikisi de...Onu yarı yolda bırakamamıştı...Ondan güveni ve huzuru alamamıştı...Ondan hep yaslandığı omuzunu çalamamıştı...Ona kıyamamıştı...Sevgilerine kıyamamıştı...İkinci kişi olmayı bile tüm acısıyla kabullenip yanında durmuştu hep,yanında olmuştu canında olan kişinin...
Zamanla sevgileri köklenmiş, sevgili varlığının evindeki sorunlar çoğalmıştı...Ve bir gün...Kapıda belirmişti sevdiği, elinde ve yüreğinde valizleriyle...’Sana geldim sevgilim, bize geldim...Temelli geldim...Ayrılığın acısını varlığımızla gidermeye geldim...’ diyerek gidişinde yaptığı gibi alnından öpmüştü onu tüm içten sıcaklığıyla...Sevilmenin ve sahip çıkılmanın o eşsiz hazını hissettirmişti yine...Buna rağmen git demişti o gün de, yüreği gelişinin sevincindeyken dilinden farklı akıyordu cümleler...Korkuları ve hayatın gerçekleri akıyordu...Yarım ağızla git diyordu aslında gelişiyle dünyalar onun olurken...Ve gitmemişti sevgili varlığı, gönderememişti....Ta ki çocuklarının hasreti derinden vurana kadar...Ta ki eşi çocuklarını ondan koparana kadar...Tüm çevrenin, herkesin dediği ağır, hakaret dolu sözleri sevgisiyle kaldırabilmişti ama bu vebali taşıyamazdı...Sevdiğinin çocuklarından kopuşuna sebep olma vebalini...O filmlerdeki yuva yıkan kötü kişi değildi ki...öyle olsaydı onu yürek yuvasından çıkartıp kendi yuvasına, ailesinin yanına gönderir miydi yüreği kanarken...Yüreği acımıyordu gönderirken, resmen kanıyordu...Paramparça olup oluk oluk dışarı akıyordu yüreği...Gözlerinden kan akıyordu...
Bir yaş daha düşüyor ömrümden, çaresizim
Bir yaş daha büyümenin acımasızlığında benliğim
Bir yaş daha eksiliyor çocuksu sevincim
Bir yaş daha için için acıyor yüreğim (Funda)
Yeni bir yaşın sevinciyle her yerde coşkular
Olumsuz düşüncelerin sarhoşluğu
İçimde muhakemesi varlığımın
Yaşanmışlıklarım
An be an gözlerimde
Film şeridi gibi tüm geçmişim
Sorgulamalarım can yakıyor
Bu gece sen gibi Kıbrıs
Yeşilliği gecenin siyahında parlıyor
Gökyüzü sen gibi bakıyor
Beşparmakların en tepesinde
Mehtap sen gibi aydınlatıyor gecemi
Raksederken yıldızlarla
Küçük bir çocukken utanırdım huzuruna çıkmaya, suçluluk duygusu sana olan hasretime karışırdı, birlikte can yakardı... Bu yüzden mahcup gözlerimden yaş akamazdı 10 Kasımlarda... Çünkü başöğretmenime yani sana karşı sevgi- saygı dolu bir çekingenlik vardı bende... Okulda ders sırasında attığım silgilerin hesabını soracakmışsın, bana kızacakmışsın gibi gelirdi... Sanki sana layık bir çocuk değilmişim hissiyatına bürünürdüm her silgi atışımdan sonra...
Sonra büyüdüm Atam, dünyam da büyüdü... Büyüyen dünyanın içerisinde büyüdüm, dünyamı büyütmeye, dünyamı dünyadan ayrı tutmaya, dünyamı dünyaya katmaya çalışarak...
Atılan bombaları, yıkılan yuvaları, bölünen insanları gördükçe silgi atmanın masumiyetini keşfettim... Ve bu büyüyen, ancak gelişemeden değişen dünyada silgi atmanın gerekliliğini farkettim... Hayat okulundaki dersliklerde öğretilerin tek yönlü ve çıkarcı olduğunu gördüm çünkü... Tek bir kişinin ya da görüşün peşinde giden kişilerin sürü psikolojisi misali dünyaya at gözlükleriyle baktıklarını gördüm... Onların dikkatlerini dağıtmanın, onları farklı gözlerle de bakmaya yönlendirmenin silgi atarak olabileceğini farkettim...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!