İnceden bir uğultuyla sarsıldı yeryüzü
Gökyüzü alaca renge boyandı
Hüznün sesi duyuldu taa derinden
Korkuya karışık acıların kokusuyla
Enkaz altı bedenlerde son bir yaşam ümidi
Konar göçer eğreti yapılarda son çığlıklar
Dünyada ve özellikle ülkemizde kadın olmak... Tüm insani özelliklerle birey olup kadınlığı hissedebilmek, yaşayabilmek... İnsan olarak değer görmek, kadın olarak kabul görmek... Doğal, gerçek yada sipariş üzeri sevgilerin yanısıra yada haricinde saygı görmek... Tüm kadınların aleni yada bastırılmış istekleri değil midir bunlar? Tüm kadınların, en azından insan olarak hakkı değil midir?
İnsanlık tarihinin başlangıcından günümüze süregelen bir misyonlar çerçevesi... Kadın doğurgan, kadın fedakar, kadın yuvayı kuran dişi kuş... Zaman ve tabularla kadın namus bekçisi, kadın namus timsali, kadın namussuz... Kadın baskı altında, kadın ezik... Kadın öğretilmiş, kadın sindirilmiş.... Kadın kadınlığından habersiz... Kadın kadınlığının inkarında... Yada kadın isyanda ve hatalı yansımalarda... Kadın baskılar altında patlamış, kadınlığını kirletmiş... Özetle kadın kişilik karmaşasında, kimlik bunalımında ve kendini arayışta...
Kadın tüm karmaşasında, bunalımında ve arayışında bölük pörçük... Üzerine giydirilmiş, belki bir boy büyük yada bir boy küçük gelen görev ve misyonların altında... Kadın başkalarının yazdığı senaryolarda baş kahraman, aslında figuran... Kadın, hayatının iplerini elinde tutmaya çalışan ama bazen görünmez iplerle bazense somut iplerle başkalarının ellerinde...
Hani kapı aralığından süzülen sevgin?
Karanlıkları aydınlatan yüzün nerede?
Hani nerde gözümde çizdiğin pembe çerçeveler?
Hani nerde gelişinle doğan büyük umutlarım?
Hani nerde yüzümdeki açtırdığın gülümseme?
Hani nerde sevdiğim? ? ?
Denizler bir adım öte
Kuytusuna sığınmış yalnızlığın
Sevdanın gözlerinde ışıl ışıl
Hüzüne bürünmüş bakışları
Denizler,
Koynuna çağırıyor beni
Biz kadınız!
Beşikten mezara
Yaşanan her duygudayız
Biz kadınız!
Havva’nın fedakarlığıyla
Adem’in yanındayız
Kapat gözlerini be çocuk
Yaşama geçici aydınlığı
Alışma be çocuk
Kaptırma kendini
Varsın tatma hani şu güzellik dediğimiz
Hani diğer adı yaşamak olanları
Konar göçer yürekler avcı ellerde
Kurtlar sofrasında meze çeşnisi
Hüzünlü hayatların Ortadoğusunda
Savaş yılgınlığının derin sancısı
Demek gidiyorsun
Giderken bir yarını bizde bırakarak....
Sensiz doğan yetimliğimiz umudunla beslenecek
Sana dair umutlar yeşerecek dört bir yanda
Sana açık kucak tadında bekleyeceğiz
Bir omuz olacağız başını yaslayacağında...
Uzaktan silah sesleri geliyordu yine... Ve o yine çocuk yüreğiyle korkuyordu... Her kurşun çocukluğuna işliyordu sanki... Çocuk bedeni korkulu bir acıyla sarsılıyordu... Kimlik karmaşasının içine düşmüş, sevgisi ve ailesi parça parça olmuş bir çocuktu o... Hangi parçanın ardından gideceğini bilmeden sevgiyi, huzuru ve güveni arayan bir çocuk... Çocuk dünyasında çocuk gözüyle barışı arayan bir çocuk...
Parçalanan bir ailenin, dağınık sofrasına serpiştirilen birkaç zeytin, biriki dilim ekmeği katık ediyorlardı tarhana çorbasına... Her kaşıkta boğazları düğümleniyordu... Her kurşun sesinde annesinin göz pınarlarından dökülen yaşlar tuz olup akıyordu sofralarına... O her kaşıkta korku tokluğu, huzur açlığı çekiyordu... Her kaşık bir kurşun gibi saplanıyordu benliğine, her kurşun acaba son kaşık mı korkusu taşıyordu.... Her kurşun abilerinden gelecek acılı bir haberin olası işaretiydi... Hani sofralarında yerleri boş kalan abilerinin...
Nasıl gelmişlerdi bugünlere? Bu bölünmüşlük neyin nesiydi? Çocuk beyni yaşından büyük düşüncelerin altında eziliyordu... Çocukluğunu yaşayamamış ama aynı zamanda büyüyememiş bir çocuktu o... Korkan bir çocuk... Eskiden pencereden gördüğü, zirvesine çıkma hayalleri kurdurtan Cudi dağı niye böylesine korkutuyordu onu? Niye abileri farklı yamaçlarında silah kuşanmıştı bu masal dağının? Niye bir tanesinin omuzunda asker rozeti, diğerinin yüzünde bir peçe vardı? İkisinin farkı neydi? Niye birbirine düşman iki cephede, birbirlerine karşı kan güdüyorlardı? Kardeşi kardeşe vurdurtmaya çalışan neydi, kimdi? Anlamıyordu, anlayamıyordu...
Çığlık çığlığa bir gece
Yol ayrımı hayatın
Ruh derininde anılar
Acılar bölük pörçük yürekte
Bir boy büyük gelen hüzünler
Gözyaşlarının hoyrat dalgalarında
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!