Sevdiğim,sevda çiçeğim
Dokunmak istediğim
Yakalanmaktan korktuğum
Sevdiğim,aşk iksirim
Belki sevdanın kollarında
Günlerden Salı, ayın 13 ü
Sıcak bir Ağustos gecesi Lefkoşa’da
Ruh daha bedene karışık
Güzel bir muhabbet dostlarla
Sonra gelen karanlık bir boşluk
Son sürat bir araba ve...
Haydi!
Rüyalara akıtalım hasreti
Saatleri yakın kılmak için
Hasreti,
Yorgun düşürmeyelim
Gecenin koynunda
Sen uzaktasın ya,
Farklı coğrafyanın ikliminde
Üşüyor benliğim...
Varlığına meydan okuyan yokluğun
Vuruyor yüreğime...
Beynim bulanık bu günlerde
Düşünceler kararsız
Duygular karışık ama katıksız
Gelmesi özlenen ızdırabına rağmen
Bir volkan kopuyor yüreğimde
Beynimde düşünceler savaşta
Gecenin derininde kollarındaydı işte...Yine...Ama son kez...Son gecenin hüznüyle sımsıkı sarıldı...Tenini teninde hissetti...Teninden yansıyan duygu silsileriyle ruhu titredi...Son gece miydi gerçekten? En görülesi düşü bitiyor muydu? Acı tüm benliğine yayıldı...
Acaba uyuyor muydu? Koynundaki sevgili varlığının yüzüne bakmaya korktu...Ya uyumuyorsa o da onun gibi? Ya acıyla kavrulan yüzünde yine o en bildik gözyaşları süzülüyorsa? Ona acı veriyor olmak canını daha da yaktı...Canı acıyordu, çünkü onun canını acıtıyordu...Ona haketmediği acılar yüklediğinin farkında olmak, bilmek, ama yine de birşey yapamamak...Onu kahrediyordu...Gittiğinde acıları bir nebze de olsa azalacaktı heralde...En azından onun için gitmeliydi...Gidecekti sabahın ilk ışıklarıyla...Bu gece sondu...Sevgili varlığıyla ilişkisine ötenazi yapacaklardı sonunda...Bu güzelim sevgiyi sadece ruhlarında hissedeceklerdi bundan sonra...
Zaman çok acımasızdı yine...Saatler sabaha doğru dolu dizgin ilerliyordu...Oysa ne çok isterdi her bir saate bir ömür doldurmak...Sevdiğini saati kılmak, saati ömür kılmak...Bir ömür boyu onu sevmek....Yanında durmak....Ama yasaktı...Böylesi güzel bir sevgi yasaklar altında can çekişiyordu...İsyan etti...En çok da saatlere...Yeni doğan güne isyan etti...Onu sevdiğinden koparacak güne...Onu huzurun, sevginin kalmadığı yere götürecek güne...İstemiyordu, eşine gitmek, ona geri dönmek istemiyordu...Eşinden yana aşk,sevgi beklentileri zaten çoktan bitmişti...Ama bari saygı ve anlayış kalsaydı geriye...Huzur kalsaydı...İçinde bir yerlerden nefret köpürüp taştı...Onu sevgisinden, saygısından mahrum bırakan eşine karşı...Ve en sonunda sevgili varlığından ayrılmasına neden olan eşine...O bir sevgi hırsızıydı işte...Zamanında kendi sevgisini çalmıştı ondan, şimdi de sevgili varlığının sevgisini çalıyordu kurnazca...Sinsice...İşi kolaydı bu kez...Ne de olsa ailesi ve toplum eşinin yanındaydı...Çünkü onun en güzel sevgisi yasaktı! Herkes onu suçluyordu eşinden gittiği için...Ama o gitmemişti...Gönderilmişti...Bunu anlatamıyordu kimseye...Kimse dinlemiyordu...Şairin dizeleri çınladı kulağında...’ Kimdi giden kimdi kalan, aslında giden değil kalandır terkeden...Giden de bu yüzden gitmiştir zaten..’ Özdemir Asaf’ın dizelerinde kendini bulmuştu tüm ruh çıplaklığıyla...O hep gidiyordu...Çünkü gönderiliyordu...Önce eşi tarafından, şimdi de sevgili varlığı tarafından...’Git, lütfen git...Güzel bir düş gördük farzet, git...Bitti artık, git...Bitmeliydi...Git...Yalvarırım git...Eşine, çocuklarına git...Yuva yıkanın yuvası olmaz, benden yuvanı al da git...Yuvana git...’ sözlerinin ağırlığı altında ezildi...
Sevdaya dair umutlarım vardı
Kaçışlarıma rağmen tutulduğum
Yokluğu ihtimalini hiçe saydığım
Varlığına sığındığım bir sen vardın.
Seni yazıyordu tüm dizelerim
Türkülerim sana çağlıyordu
Yapma kader!
Olmadık aşklar bezeme yüreğime
Yapma kader!
Gelişi belli yıkımlar yükleme benliğime
Bozma yeminlerimi
Güvenli korkularıma dokunma!
Acımasız Helen idealiyle
Kanlı bir noelin getirisi
Kan ummanlarının üzerinde
Varlığının mücadelesiyle
İsimsiz kahramanlar...
Yıllar süren savaştan kalma
Ağlamak,hem de doyasıya ağlamak... Kötü mü dediniz? Emin misiniz? Bence tam tersi... Şu an ağlıyorum... Çünkü hissediyorum... Sevgiye, umuda dair ne varsa hissedip çoğaltabiliyorum gözyaşlarımla... Ve de hayata dair ne kadar olumsuzluk varsa gözyaşlarımla akıtıp arınıyorum... Akıp gidiyorlar yüreğimden birer birer, ferahlıyorum... Huzur dedikleri bu olsa gerek... Ağlamak... Hani anka kuşu misali küllerinden yeniden doğmak... Ve yeniden ben olmak... Herşeye, herkese rağmen... Hatta kendime rağmen...
Az önce kendimle randevum vardı, şimdi oradan geliyorum... Bendeki benin selamlarını getirdim sizlere... O huzura bürünen huzursuzluğumu geride bırakarak... Umutla yoğrulan umutsuzluğumu yıkıp geçerek... Güvenle güvensizliğimi gidererek... Huzur? Umut? Güven? Bunlar ne mi? Benim yaşama sebebim... Dayanağım... Beni var edenler... Beni dışarıya yansıtabilenler...
Peki ya sevgi? Sevginin bile yeterli olmadığı zamanlar oluyor ister istemez... Sevgi umut, huzur ve güvenle beslendiği zaman yetiyor sanırım... Yoksa sevgi yetim kalıyor... Sevgi korunaksız, sevgi aciz... Sevgi bir başına... Hep dediğim gibi, ben sevgiyi,sevgimi paylaşıp çoğaltmak adına burdayım diye... Burda yani hayatta, yani reel ve sanal dünyada... Sevgi en büyük arzum, yüreğimin tek sığınağı... Paylaşıp çoğaltmak... Hayatı ve dostluğu paylaşırken... Sevgiyi çoğaltmak... Kim bilir belki de yoktan var etmek... Reel alem ve sanal alem... Yani hayat... Kim kimdir belki bilinir, belki bilinmez... Kim içten kim yapmacık ilk anda farkedilmez... Ancak hayata dair herşeyin, tüm duygulanımlarıyla yaşanıldığı... Bazen aynı bazen ayrı coğrafyaların aynı iklimde buluşması... Sevgi, saygı ve anlayış çerçevesinde olası kırgınlıkların, kızgınlıkların giderildiği... Bazen deli rüzgarlar vuruyor yürek camlarımıza, bazen evimizin çatısı uçuşmaya yüz tutuyor... Ama uçmuyor... Camlarımız yerli yerinde... Çünkü canlarımız yerli yerinde... Hani önce kendimize sonra da karşımızdakilere açan canlarımız... Cam sadece korunaklı bir şeffaflık... Hepsi bu...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!