Ay kırığı düşler biriktirseydim düşlerimde
Avuçlarımda saklasaydım güneşi
Karanlıklarımı aydınlatsın diye
Biriktirseydim hıçkırıklarımı
Dedemden kalma bir tükürük hokkası içinde
Ne zaman durdu
Zaman denilen adını bilmediğimiz
Yüzyüze gelip de tanışamadığımız
O bilinmeyen düşman
Vazgeçilmezimiz olan
Düşlerimizdeki kabusların
İstanbul'u içiyorum
Bir fincan kahve tadında
Havada isyan notaları dolaşıyor
Bulutlarda hüzzam bir beste
Bakışların geliyor önce aklıma
Sonra burnuma yosun kokusu
Bir yerlerde çalar çanlar
Beş geçeye dayanır saatler ansızın
Kara esvaplı gecenin koynundan çıkarken ayrılıklar
Esmer tenli çocuklar doğurur şafak
Kan kızılı bir günün ortasına
Kapatılan sayfaları açıyor bazen bir küçük rüzgâr
Nokta koymayı bilmeyenler, üzülüyor her zaman
Anladım ki
Artık demir almak vakti geldiyse bu limandan
Endülüs benim olamaz, bütün gemileri yakmadan
Hey İstanbul
Bana Karşıyaka şiirleri yazdırtma
Deli deli
Kibrit çakıp yaktırtma
Rumeli Hisarini
Kız Kuleni
Melek yüzlümsün demiştim
Hatırlasana
Kokuna hasret
Köşeleri dönüp de
Bulamamak var ya seni
İşte o an
Kaçak döğüşen silahşörler gibiydik zaman tünelinde. Ben kaçtıkça kaderimin kara yazgısından, kovalayan hep sendin aslında. Uzanmasaydın ellerime alev alev, dokunmasaydın yüreğimin ücra odalarına, okşamasaydın taş kesmiş kalbimi koyu bir kabusun ortasında, sever miydim yine seni, bilmiyorum. Kirpiklerimin düğümlerinde, acımasız bir savaş vardı senden habersiz, sen bilmiyordun.
Eşkin atlar otluyordu ömrümün bozkırlarında. Sert bir rüzgar yalayıp geçerken yüzümün çile yollarını, kuruyan dudaklarıma dokunuyordu göz yaşlarım, hasretin ovalarında. Sararmış bir resmin gölgelerinde saklanıyordu akşam. Saçlarından yakalayıp güneşi, avuçlarıma yakıyordum kına niyetine. Yanıyordum...
Issızlığın sesine karışıyordu, sensizliğin kalabalık misafirleri. Umudun tetiğine basıyordum hışımla, barut lekeleri yayılıyordu geceye, yavaşça. İçli bir kemanın can hıraş feryadı konaklıyordu çekiç-örs-üzengi üçlüsünün çıkmazlarında. Bıçak sırtı gezmelere çıkıyordu aklım. Saçlarım doru bir kısrağın yelelerinde, dört nala koşturuyordum, arkama bakmadan. Ayrılığın sağrısında şaklıyordu bir kamçı. Kırık bir tebessüm gelip yerleşiyordu, acıyla bükülmüş dudaklarımın kıvrımlarına.
Şimdi ölmek istiyorsun ama
Öl diyemiyorum sana
Oysa senden bir yudum sevgi istemiştim
Sana ölümsüz bir aşkı vermek için
İstemedin...
Öl ölebilirsen
Adı Eylül'dü...
Yorgun akşamların
Sahile vuran dalgalarında şakıyan
Bir şarkı gibiydi bakışları.
Durgun akan ırmaklar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!