ekmek olmuş sekiz lira
daha geçen sene yazdığım şiirde iki buçuk liraydı
tuttuğum kaleme zam
yazdığım kağıda zam
hani beyin bedavaydı
cevize de zam
güneşe tüküren bulutun gizli karanlığında doğduğu şehri yakan çocuğun ayıklanmış sabahında taştan kaleler yaptık biz kırmızıdan gölgesiz cismin soğuk ışığında gözyaşlarını kirpiklerinde saklayan kadın beni özlemiyor musunuz ey analar uzaklarda yanınızda duyulmayacak çığlıklardayım silahına tüküren askerin aksi tutukluğunda gölgemi gövdemden çalan gecenin fakir soğuğunda yukarılarda yere düşenlerin erişemeyeceği sonsuzluklardayım
Kuş lastiği kuş vurmak içindir
Peki ya silahlar
Silahlar ne işe yarar
Merminin bir faydası var mıdır topluma
sokakta yaşayan kimsesizlerin üzerine çöken karanlığı aydınlatmak için cehennemde yanmayı göze alan günahkar bir sokak lambasının suçu ’güneşi taklit etti’ olarak gözüküyordu kayıt altında halbuki ne doğmasını biliyordu eylül sabahında ne de batmasını becerebilirdi soğuk kış akşamlarında çok istemesine rağmen üzerini aydınlattığı caddede bir kez olsun yürüyememişti dizinin dibinde pinekleyen bankta bir kez olsun oturamamıştı yanından geçen insanlar onu hep; meyvesiz,hiçbir işe yaramayan ağaç olarak görüyordular belki de sırf bu yüzden köklerine ceza olsun diye gövdesine kadar beton dökmüştüler teknik bir hata olmalıydı hala ayakta duruşu kışın tam ortasında çırılçıplak soyunuşu ‘üşümeyeyim…’ diye kimse el sıkışmazdı onunla sadece omuz dayarlardı hı! bir de önlerine bakarlardı etrafına saçtığı loş ışığıyla çıkışı belli olmayan caddelerde yürürken
yere düşmemek için sokak lambalarına tutunurlardı ellerinde sokak lambalarıyla gezerlerdi hırsızlar
solan toprak oldu üzerinde bocalayan biz üstüne bir de bina diktik
peki kim girdi içine
hani
nerede
hangimiz oyun parkları plastik kokan kaykayların peşlerinde anneleri çocukların üstüme sıçramış yuvaları zor açılan çürümüş çekmecelerinde dönme dolapların baş döndürücü hatıraları gıcırdayan kapı oldu içeri giren biz altına bir de halı serdik peki kim yürüdü üzerinde
hani
aşk üzerine alınmasın
çünkü yalnızlık geri döndü
sessizlik oturuyor şu an karşımda
en aç kaldığım zamanlarda bile hayranlıkla düşerim genç kızların karanfil kokan ağızlarının içine en aşksız yaşadığım anda bile renksiz zamanın resmini çizerim gözlerinin içine kirpiklerin dahi kıskanır göz kapaklarını yan bakar bana hiç tanımadığım insanlar kışın sarılarak ısıtsak üşüyen bedenimizi ağaçlar boynunu bükmeden gölgemizde uyusa hiç nefes almasak dahi yani ölsek anlamsızca soluğu ormanda alırdık sevgilim soluğu toprakta
canım çekti diye
bana erik topladın
öğretmenim öğretmenim
bana emeği öğrettin
kalemim düştü diye
balıkçı teknesinin üzerinden kayan yıldız gibi geçti ömrümden tam bin yıl güvertede ağlayan balık gibi tutsak yüzgeçlerim içimdeki kumsalın sert kabuklu midyesine sığınmış göz kapaklarım turuncu dalgalı yeşil bir bahçenin çukurundaki biriken su kırıntısında ben istesem de yüzemem sürekli su alan bir balıkçı teknesinde batıyorum güneşin gözlerine dikkat çekiyorum yaşıyorum bütün bu olasılıklar göz yaşlarımın sayesinde kendi gözlerini kemirmiş bir canavarın ipini koparmış renksiz retinasında derin bir okyanus sabahı kıyıda baygın ceset kokusu sarhoş kim bilir neden efkarlı bakıyor böyle denize güneşlenen gözleri çapaklı bir ilkbahar çiçeği gibi açıyor neden benden utanıyor yoksa siz doğduğunuzda çıplak değil miydiniz hani yaşıyordum ben üzerimde senin ördüğün ten renginde bir kazağım vardı hani toz pembe yalanlarım vardı seni daha mutlu görebilmek için hayatta kalmam için bir sebebim vardı beni göğe yücelten hiç tanımadığım dalgalardı beni sebepsiz yere döven yine o gelgitler oldu
Seni uzaktan sevmek ne kadar da güzelmiş
Seni yıllarca beklemek ne kadar da özelmiş
Aşk başka bir şeymiş
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Eren hayırlı uğurlu ve bol okurlu olsun kitabınız