Sen ey Ceo
Bir şirketi ayakta tutan sen değilsin
İşçidir
Sen sadece proleterin gölgesinde yaşamaya çalışan tuhaf birisisin
Cebindeki para konuşur
o vardiya bitmiş bir vardiyadır
bak
şu an evdeyiz
o soğuk rüzgar vurmuyor artık yüzümüze
bak
ellerim hiç titremiyor artık
benim gördüğüm beyaz
senin gördüğün siyah
saçlarıma dolanan gök kuşağı
ve altından geçmeye çalışan garip bir adam
nereye gidiyor bu ihtiyar
bilmiyorum
en çok bugün ölmek isterdim yani her gün gelecek yüzyılımı yaşıyorum hayatımın baharında ihtiyarladım mı nedir acaba ellerim tutunacak dal arıyor ben bunadım galiba ilkbaharda yeşeren yaprakların yere düştüklerini gördüm bu sonbaharda belki de bu gördüğüm serap geçmişimdi ya şimdi ivedilikle koşuyorum geçen zamanın arkasından geçmeyen zaman yok öyle bir an uyan sana sesleniyorum dün gece beni uykumda soyan kadınıma sevişirken güzeldin dudaklarımı öpmeden önce haber verirdin ya şimdi titreyerek gidiyorsun seni doğuran kadının arkasına ardın sıra saçların peş peşe dizilmiş son kez seviştiğimiz gecenin anısına kalem gibi çizilmiş kaşların ara sıra göz kırp geceleri yıldızların arasından bilirsin seninle tanışmadan önce yıldızlarla sevişirdim sevişirken güzeldin ya şimdi çıplak bedeninin sadece bana açık olan çelik kapısından bana haber vermeden çıkıyorsun sen değil miydin ‘sevişmeden yaşayamam…’ diyen aşk delisi kadın sahi söylesene ölüler sevişebilir mi biliyor musun seni toprağa gömmeden önce kendi mezarımı kazdım mezar taşıma senin ismini yazdığımı tahmin edebildin mi sence ben senden daha aşk kokan bir çiçeği toprağa dikebilir miyim bir daha bir başkasını sevebilir miyim sevişsem bile ona aşık olabilir miyim aşk başka ölüm başka sen daha da bir başkasın daha aşktan bahsetmeyeceğim arkadaşlarıma arkadaşlarına her gün senin adına selam göndereceğim
kökü de olmasa tüylerimin kaşlarım yüzüme bile bakmayacak suratım asılamayacak bir daha dalı kırılan kalbimden acısından kıvranamayacak yeni ölenlerin naaşı tutunamayacak gövdesine çölün çolak ağacına belki yere düşecek ayak tabanlarım her iki avucum boğazını sıkmak isteyecek toprağın sadece nefesinle sevişmek isteyecek dudaklarım kurumak isteyecek ıslak ölüm güneşin altında denizin kenarında boğulmak sırtında beliren çıbanın olgunlaşmamış kabuklarını soymak son kez dokunmak ilk kez ezdiğim sivilcemin gençlik ateşine sahi söylesene ben niye yandım her iki camı kırık odamın buz kesen serinliğinde sensizliğimde sessizliğimle sessizliğimde sensizliğimle duymadım sanma arkamdan beni erkek gibi sövdüğünü görmedim sanma seni sevişirken yakaladım göğsünde barındırdığın sütünü çalan yılanın sana sarılan ellerini kesmedim mi sanıyorsun ellerimi bir daha sana değdireceğimi mi sandın aldandın seni sevişirken yakaladım şiir yazıyordun doğada seni kurtarırken gördüm bal arılarını yağmurdan ve daha bir çok şey yaşıyordu bu coğrafyada
Aklımın odalarında bir kadın var bugün
Güzel
Ve alımlı
Ama çıplak değil...
Elinde ekmeği
Gönlünde sevdiği
Sevdalık perileri
Uçuyorlar geri geri
Ben doğduğumdan beri
Hiç konmadılar bu dala
Ah benim garip gönlüm
sahipsizliğini arayan yere yıkılmış yorgun bir gölge ayakta durmaya çalışan dünden kalma karanlık bir gecenin sarı kapaklı gözlerindeki kırmızı uykusunun unutulmuş rüyasında kaybolduğunda saçları güneşli bir kadının kahve renkli gözlerinden süzülen mor bakışları geceleri yanan gündüzleri sönen ay ışığına serildiğinde şevkime dirsek atan susuzluğun gözyaşlarında yüzmeye çalışan titrek bir karıncanın parmak uçlarında dönecek o yamuk dünya günahsız bir keçinin çenesinden asılacak kötü kokan sözlerin çürümüş gözleri hep aynı yöne doğru bakacak ölülerin ben yine insansız bırakılacağım kör kuyularında mezarsız ölenlerin susuzluğunda hep yalnız yaşayacağım korkunun değmediği yıpranmış bir tenin yorgunluğuna sığınacak çocuksu hayallerim soyulan derim geçmişime sığınacak beni oyuncağımdan eden sesin geldiği yöne doğru koşuyor olacağım içine düştüğüm çukurların derin korkusu aşkın ateşini söndüren serin bir sonbahar ayında hep yarım kalacak
havalar soğuduğunda kırlangıçlar gider
martılar kalır
sevmiyorum kırlangıçları...
Ölümün bize açtığı küçük bir çukur vardır ya hani
Soğuk ve dikenli
İşte öyle acıdı canım
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Eren hayırlı uğurlu ve bol okurlu olsun kitabınız