Ben sessiz sedasız
Ilık bir yağmur edasıyla
Karışıyorum şimdi toprağa.
Sen uyu,
susuyorum.
Sen gecenin ayazı
Tutsaklığımı perde edip
Ne yapıyorsun bu yerlerde
Daha ne kaldı ki
Ne var hala eski yerinde
Aradan geçen onca zaman büyütürken sensizliği
bitirilmiyor öylece
Başını ileri çevirip ardından
Önüne düşüp yürüdüğün o yola koyulunca
Geride nelerin kaldığını gördüm
Bakınca gece İstanbul’a camdan,
Şehir dolusuna;
“ Tensiz İnsanlar...”
Dolaşıyor sokakta,
Senin gibi...
Sıkıldım artık.
Gidenin
Bitenin
Yitirilenin
Suçlusuymuş gibi onu suçlamaktan.
Kayıp bir damlanın korkusu
Sarar beni yağan o yağmurda
Korkudan, ten yağmurlarıdır bunlar
Divan edebiyatı yetmez anlatmaya
Gün doğumunda avukatlaşırlar
Canıma kastım yok kokun kadar
Salaş gömleğinin içinde bir gerdan
İnceden yalnızlık soruyor seni
Saat beş mahpusunda
Bakıyorum da
Kahvemin simasına bürünmüş çehren
Fincanın üstünde
Gözlerimin düştüğü yere bakıyor bakışların,
Göz uçlarına dokunuyorum
Kahvemsi dokunuşlarımla.
Kara atların yıkık kamçılarında dürüstlük
Vurulan enayi bandrollerini yapıştırınca
Kızılca kıyamet koptu, hepimiz gördük
Su damlası büyüklüğündeki fikirler
Akınca oluk oluk taşkın bir pınardan
Nasıl derler,
Uzun saçları toparlayan
Üç parmaklı küçük sarı el
Ve onun gibi, bir beyazı diğer taraftan destekler
Neleri taşır o uzun saç
Neleri taşır onunla birlikte iki küçük el
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!