Rüzgârla kavgalı
kışa öfkeliydim
Umudu terazisinde tartan bezirgâna inat
aşkı sevgiye dönüştürmedik mi
Kendi içinde sonsuz kez doğup batarken
Özlem
bazen kapıda bir tokmak sesidir
bazen de birbirine çamaşır ipleriyle bağlı evler...
Zaman tek yönlü ve biliyorum hep geleceğe akıyor
Var gücümle istesem de bazı şeyler hiç değişmiyor...
Sözlerin ardında yatan manayı
sorgulamaktan yoruldum
Hanginiz gerçek
hanginiz oyuncusunuz?
Güneş hep mi kıyametin eşiğinde doğar?
Soruyorum
Bir ben sayarım geçen günleri.
Saat başı bir ben duvarlara çentik atarım.
Hergün hatırlattın!
Unutturmadın!
Kendi çıkarın için
bana doğru attığın ilk adım:
Alacağını alıp
sonra uzaklaşınca benden koşar adım,
avuçlayıp zamanı,
gizlerken cevapları anlamadım.
Ruhlar buluşmuş, konuşmuş bir alemde.
Ruh, bir serzenişle dile gelmiş:
Uzun uzadıkça, uzak uzaklaştıkça...
En eski dilde söz vermiş:
Ruhça...
Belki de bir sestin, galubeladan...
Atlatılan bunca badire neye yaradı?
Yürümekle bitmiyordu koridorlar.
Tek tek çıkılan onca katlar...
Bilmem kaçıncı iğnenin buz gibi ellerden
kollarımda ağırlaşan korkusu
ve damarlarımda yayılan İlaç kokusu…
Keşke tanımasaydım seni...
O zaman belki bu kadar acı çekmezdim.
Senin gibi zalim biriyle karşılaşmazdım.
Aldıkça aldın, doymadın bir türlü!
Bir gün olsun karşılığını vermeyi düşünmedin.
Sahte vaatlerinle aldattın.
Nereye gitsem kapılar...
Kimi kapalı kimi aralık...
Açsam canımı yakacak,
kapatsam seni yaralayacak.
Yarım kalacaksa hikayeler hiç başlamamalı aslında.
Ama hangimizin heybesinde
Safranı sarısından, reçineyi kokusundan,
eksikliğini konuşmadığımız zamanlardan bilirim.
Her gece yeni bir güne hasret:
Ben hasretimi güneşin doğuşundan bilirim.
Günler kovalar da yılları,
omuzlarımda nice keder…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!