Ey günahkar; ben miyim isyankâr?
Nedir bu gözlerindeki efkar?
Kıştan bahara, bahardan güze...
Bir türlü çıkamadık ki düze.
Derdime em vermediğin gibi
Kendime hayrım mı var ki sana olsun.
Dönüp duruyorum aynı noktada…
Sünger çektiğim uzakla yakın arasında…
Bu defa tek bir farkla;
yaşlanmış bir beden ve yıpranmış anılarla.
Olsundu; duraksayacak değildim...
Neticede aşk bildiğim,
bir ölümün kıyısı değil miydi?
Kime aldanıp gardımı indirdiysem,
senin yokluğunu doldurmak içindi.
Kime yönümü çevirdiysem,
pençelerini ruhuma geçirdi.
Şuracıkta, son sözümü söylemiştim sana.
Verdiğim süre doldu.
365 gün…
Bence iki kefesi eşit bir terazi gibi.
Ne eksik ne fazla…
Savunmayacağım…
Bir daha dönüşün olmasın diye
arkama katmayacağım doğrularını.
Bu tavrımdaki keskin dönüşü sakın dışında arama.
Hani ben göğsüne fazla gelen bir kemiktim ya;
bu yüzden nefesimi kesmek istedin diyelim.
Acunun yokuşları her ferdin harcı değil.
Yabana atacağına karşısında eğil!
Durgunluğuna aldanma, suları derindir!
Yolgeçen hanı hiç değil, kepenkleri indir!
Her günüm yüz asır içinde; karda kan izi...
Satranç tahtasında birkaç oyuncu kaldı.
Bu ilk değil ama bil ki son olacak.
Bile bile yenileceğim sana.
Nalburun demire vuruşunu biraz da sen dinle!
Gün gelipte tüm sıfatlar mânâsını yitirdiği zaman
bu çölün yüreğine sor buhranlarını.
Anlatması imkansız olan bazı duygular vardır.
Benim hissettiklerim aşktan da
yakınlıktan da öte bir şeydi.
An geliyordu senden başkası dolduramıyordu yerini.
Zaten öyle olsaydı mütemadiyen seni düşünen,
sürekli yolunu gözleyen biri olarak bulmazdım kendimi.
Vuslatın hayalini canlı tutan vahanın tam ortasındayım.
Gök mavisiyle buluştu, leylaklar serinlikle...
Herkes gibi sıradan olmayı beceremedik.
Keşke sen hep benim suskunluğumdan,
ben de senin inatçılığından dem vursaydık...
Yalnızlığımdan kucaklamasaydın beni.
Aramıza giren; sevginin özü,
sözün azı olsaydı...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!