Kuyular mı kördü, yoksa kuyulara atanlar mı?
Zindanlar mı karanlıktı,
yoksa düşünceleri düşünmeyenler mi?
Kelli felli sızılar mı acıydı, ya da
acıtanlar mı kelli felliydi?
Mevsim, incir yapraklarının gazala döndüğü vakittir.
Dağ evinin önünde, mavi tahta sandalyeler,
Yanında masa, üstünde topraktan bir testi.
Palamut ağacına bağlanmış bir küpte serinlik,
bir sepette unutulmuş kurumuş zaman.
Yine çekildi kınından gece.
En savunmasız anımdan vuruyor beni.
Hep seni düşündüğüm zamanlara denk getiriyor:
Çarpışmaların en çetinini.
Bir gün susmayı seçtiğinde,
banada haber ver.
Issızlığına gelip susalım derince.
Ben çay yapayım
DELİCE VE EĞLENCELİ BİR ŞİİR
✨GENETİK ÖZLEM✨
Bir eksiklikle doğmuşum,
adı kodlanmamış bir arayışla.
Bir sabah, gökyüzü puslu ve suskundu...
Yalan gülümsedi ve:
“Bugün hava güzel.” dedi.
Gerçek, başını kaldırdı,
bulutlar bile inanmıştı bu yalana.
Bir sabah güneşinde parlayan su damlası,
bir çocuğun gülüşünde saklı cennet.
Masumiyetin bir yüzde resmedilişi,
göz pigmentlerinde bahtı kara yazılı,
annesinin kınalı kuzusu Ahmet.
Bırak elindeki taşı!
bak gökyüzüne...
Özgürce uçan kuşlar kalmadı eskisi gibi.
Kalanlarında ne uçmaya hevesi nede takati.
İçinde gömmediğin her ölüm,
Bir sancı gibi kalır insanda.
Ne tuhaf değil mi?
Bir defin bazen huzur gibi gelir.
Akşam olur bir ateş düşer içime
ben yanarım, sen yanarsın, gece yanar.
Küller savrulur rüzgârın defterlerinden,
her yaprakta eski bir masal yanar.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!