Geç kalmışız biz,
bize yazılan senaryoya.
Başkaları oynuyor şimdi rollerimizi.
Başkaları bakıyor gözlerine birbirinin,
el ele tutuşup yağmurda gülüşüyor başkaları.
Gidenlerin dönmeyeceği
saatleri kovalama zamanlarında,
pencerelerden bakmaya kaldığında iş,
camlarda izler birikir derin derin.
Bir şey gelmez elden...
Gözlerde donuk bir göl,
atılan hiçbir taş dalgalandırmaz artık.
Yansımalar bulanık;
kendi yüzünü bile tanımaz olur insan.
Kıyısında kurumuş bir ağacın,
Çiçekler her yerde açar:
bazen çölün ortasında,
bazen çatlak bir duvarın arasında,
bazen de zindanlarda.
Görmeden cinsiyet tayini yapar,
kimi cinsiyete bakar görür.
Görmezden geldiği hem cinsi,
münasebetinin münasebetsizliğindendir.
Cinsine cins düşüncesiyle.
Sahne: Bir şiir okuma gecesi
Perde: Cinsiyetin gölgesi
Replik: “Ne güzel yazmışsın...”
Ama göz, dizede değil, dizde.
Bir rüya düştü içime,
yada bir rüyanın düştüm içine.
Kumla örülü bir harita gibi
Ne yöne baksam,
bir işaret kıpırdıyor ufukta.
İnsan en çok umudunun bittiği yerde kırılır.
Sonra acının en afillisi doğar içine.
Hüznün mor bahçesine düşer
sevdaların yorgun düşü.
Dakik bir sancı gibi işler içimize bazı zamanlar.
Her saat başı, bir başka acıyı başlatır,
ayarlanmış düşler, kurulu rüyalar.
Sırayla mühürlenir hepsi.
Şimdilerde tütün kokuyor nefeslerim,
Derin çizikler var şakaklarımda.
Gülmüyor eskisi kadar gözlerimin içi;
yorgun baharlar, solgun yazlar,
geçmiş mevsimlerimden...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!