Bir top gibi yuvarlanıyor zaman,
sessizce çocukluğumun peşinden.
Gülüşler, sokakların en unutulmaz ezgisiydi;
her köşe başında yankılanan bir masal gibi.
Aklım kalbimle, kalbim zihnimle savaşta.
Sulhe gitmiyor bu aralar;
hiçbir ara bulucusu yok.
Ne vicdan, ne irfan, ne kalp ehli...
Sesini duymayalı kaç mevsim geçti, bilmiyorum.
Her gece Sen sandığım baharlar düşlüyorum
Bir sokak lambasında seni bekliyorum,
hep yandığı saatte...
gün batımından hemen sonra.
Bırak elindeki taşı!
Bak gökyüzüne...
Özgürce uçan kuşlar kalmadı eskisi gibi.
Kalanlarında ne uçmaya takati kaldı,
nede hevesleri.
Eylül toparlandı gidebilirsiniz Turgut Bey.
Ama kim toparladı seni, Eylül?
Yalnızlığın mı, eksikliğin mi,
Yoksa... yoksa bir şiirin son dizesini mi?
Bir göç var içimde,
yağmur kokusunun dokunduğu diyarlara.
Buralar kurak, buralar çatlamış...
Kaç mevsim baharsız geçer?
Bir kararın eşiğinde durur insan.
kararsızlığın kıyısında çakılı kalır.
Beklemek;
bir zaman değil artık,
bir iç boşluk gibi tekrarlanan.
Geçersin diye beklerdim sokaklarımdan,
bilmeden köşebaşlarının çıkmazda kaldığını.
Kalbinden öpecek diye şiirler yazarken.
Posta kutusuna sıkışan umutlar,
Yıldızların parıltısı,
içinde susturdukları kıyametlerin ışığıdır.
Yıldızlar konuşsaydı her gün her şeyi,
güneş gibi yakıcı, güneş gibi devasa olurlardı.
Görmeden cinsiyet tayini yapar,
kimi cinsiyete bakar görür.
Görmezden geldiği hem cinsi,
münasebetinin münasebetsizliğindendir.
Cinsine cins düşüncesiyle.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!