Ay bile, karanlık bu serenad için.
Bence şimdi, sende herkes gibisin.
Anlatamıyorum, kaldırımların üstüne düşen,
dilenci siluetimin çileli bakışlarını.
Göğe uçurmuştum, günü bekleyen güvercinlerimi.
Onlar bilirdi gökteki en nazlı dansları.
Taklalar atıp, alkış kanatlarlardı...
yoruluncaya kadar, acıkıncaya kadar.
Kim bilir kaç şiir
baharlarına kırgın yazıldı,
kim bilir kaç şair
kırgın şiirlerle dağlandı.
Bir an var...
ne öncesi, ne sonrası olan.
Savurulmadan,
dokunmadan,
yakmadan duran bir an.
“Nasılsın?”
Sorusuna yanıt bulamadım bir süre.
Hasretliğinden başlasam,
özleminden çıksam... sonu gelmeyecek
dertlenişlerimin, sancılarımın.
Biz, uçurumun kıyısına kurulmuş
bir salıncağa binmişiz.
Ayağımızın altında deniz mavisi manzara,
içimizde hep kara bir korkuyla...
Her şey bir rüzgârla başladı.
Savorana'dan Samsuna...
Samsundan dalga dalga Anadoluya.
Ve Zeytin dalları çatladı sessizce.
Dağlar, yeşille değil, direnişle boyandı.
Mavi bir gülüş,
kırılmış aynaları sırlayan,
temelsiz enkazlardan
“Ben buradayım!” diye bağıran
mavi bir gülüş...
Ruh benim ruhum,
irade benim.
Sen?
Hangi devirin Nemrutusun da
Bir geliş var şimdi...
Adı hüzne yakıştırılan,
solacak yaprakların sarı müjdecisi diye.
Gelişin içimde sancılı bir muson başlangıcı.
Göğün dikiş yerlerinden sızıyor kara bir ışık,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!