Çizgili Mavi Şiirleri - Şair Çizgili Mavi

Çizgili Mavi

Yutkunurken duyulan boğaz ağrısı gibi,
Gözlerin…
Nefesim; yakıyor ciğerimi.
Ve bin yerinden dağlıyor yüreğimi,
Özlemin!
Ben sana türküler yakıyorum,

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Temmuz sıcağında gecenin bir vakti hafiften de kıyak kafayla içini ürperten meltemle birlikte yakamoza bakıp "ah ulan'lı" şarkıları notasız söylemek gibiydi... Cama vuran yansımanda ciğerimi kör edercesine çektiğim sigaranın dumanı... Yazdıklarımı oku dediğimde yanlış anlamanı, camdaki "olmayan yazıları" okumaya çalışmanı saymazsak tabi... Gözlüğünün camına vuran mum ışığının tüm dünyayı aydınlatması da eminim zoruna gitmiştir Edison'un.

Yıllardır tanıyıp da adını yeni öğrenmek de diyebilirsin, yıllardır adını bilmeyip de çok özlemek de... Tercih!

Ne demiş Luther Vandros abimiz; "Her ev bir yuva değildir!".. Yıllar olmuştur bir anlam yüklemeyeli camdaki yansımalara... Vitrinde duran, bakmanın serbest dokunmanın yasak olduğu, koleksiyonun en nadide parçasına imrenerek bakmak gibiydi... Camın hemen arkasında her şeyden habersiz duran sana bakmak... Bakmanın da yasak olduğunu saymazsak tabi... Bugün bu ev "yuva" oldu, en azından bana.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

“Çok güzel oldu, bunu her hafta tekrarlayalım” dediğinde söylediğine kendi bile inanmayan… Sırf söylendi diye inanmış gibi yapmak için yalandan gülümseyen insanların arasındayız. Olabildiğince ağdalı, olabildiğince samimiyetsiz Türkçesiyle konuşan, alçak dağların Tanrısı bir şeyler anlatıyor…
Herkes susuyor. Yalnızca tebessüm. Dikkat, kalk, selam ver, tebessüm et, çay iç, kurabiye ye ve tebessüm et. Çayına attığı şekeri var gücüyle karıştıran adını bilmediğim birinin orkestra şefi, beynimin içinde sallıyor batonunu. Bardağa vuran çay kaşığının çıkardığı o tiz ses her defasında daha da yükselerek söylüyor senin adını. Kulakları sağır edercesine sessiz…
Bir tek çay kaşığının sesi gerçek. Seni söylüyor. Kimse duymuyor, herkes kendi telaşesinde; herkes kendi uğraşında. Tebessüm ediyorlar yalandan. Bir ben somurtuyorum, çünkü bir ben duyuyorum çay kaşığının haykırışlarını. Üstelik yalandan da değil. Toplasan 15 m² kapalı alanda göçebe yaşamak zorunda kalmak bile tebessüm etmeye engel değil. Herkes sessiz, herkes suskun, herkes tebessüm ediyor, herkes mutlu… Yalandan.
Herkes ve her şey yalandan… Senin dışında herkes ve her şey yalandan. Bunca yalandan olan şeyin arasında bir tek sen doğruyken, bir tek sen gerçek; bir tek sen sahiyken… Ve ben senden ibaret olan bir dünya kurup; o dünyada seni Havva kendimi Adem diye yaratmışken… Gözlerini Cennet belleyip, tüm kelimelerimi gözlerinde neşretmişken… Tüm kutsal kitaplarda Cennet diye bahsedilen gözlerinde.
Bir tek sen gerçeksin, gerçek diye bir şey varsa o sensin! Yalandan bu yeryüzü, yalandan bu gökyüzü. Yerle gök arasında ne var-ne yoksa yalandan… Tek gerçek sensin. Bir de çay kaşığının sesi. “Dikkat!” çekiyor önce… Sonra arz ediyor, sonra senin adını söylüyor. Herkes kalkıyor ayağa, yalandan selam duruyor. Gülüşün giriyor odaya. Gülüşün; bir bahar sabahı perde kenarından odaya süzülen güneş gibi aydınlatıyor ortalığı. Gelip yanıma oturuyorsun, aman Allah’ım bu ne bahtiyarlık! Yerle gök arasında ne var ne yoksa hepsi; bilaistisna hepsi yalandan! Bir tek sen gerçeksin, bir de baharı andıran gülüşün. Gerçek diye bir şey varsa o sensin! Bir de baharı kıskandıran, Cenneti andıran gözlerin.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Gün çarşamba, vakit günün tam yarısı... “Dante gibi ortasındayız, ömrün!” diyor ya Cahit Sıtkı... Biraz öyle hazin ve biraz da şen; sensiz geçen diğer yarısının inadına ve beklemek umuduyla hamhayal olsa da o vuslat gününü..! Henüz sen ulaşmamışken ömrün varsayılan yarısına ve ben geçmişken o yollardan ardımda bırakarak gençliğimi...
Silaha, bayrağa ve Kur-an’a yemin etmişliğim var. Ömrümün son “an’ına” dek tutacağım ve ömrümün o son demini bana getirecek yeminim... Çaya, sigaraya ve çakmağa yemin etmedim bugüne kadar hiç, manasız da olurdu zaten. Tüm manalar sende kavuşurken aslına, asil bir yemin olmalı... Edilmemiş, duyulmamış, tutulmamış ama mutlak surette tutulacak bir yemin...
Sabahın erken saatinde demlendiği her halinden belli olan şu kekremsi, şekersiz demli çaya yemin olsun...
Anlamını; senin olmasından değil, senin sigaranı yakmış olmasından alan, bazen yanan bazen yakan ama her vesile seni bana hatırlatan şu çakmağa yemin olsun...
“Az iç” diye söyleye söyleye söylemekten bıktığın, “Beceremiyorsun” diye diye içmeyi becermeye başladığın, sabahtan beri bilmem kaçıncısını içtiğim şu sigaraya yemin olsun...
Uzun ve çetin geçen bir kışın ardından gelen bu baharın yakacağının habercisi gibi kavurucu sıcaklığıyla göz kamaştıran şu güneşe de yemin olsun...

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Birazdan kalkıp, yola düşüp, “gelme” dediğin yere, oraya, öylece seni bekleyeceğim yere gidip orada, öylece, seni bekleyeceğim. Seninle bir sigara içebilelim diye değil, seninle bir sigara içebiliriz diye. İhtimaller, olasılıklar, mümkünler, mümkün olmayanlar, olanlar, olmayanlar, olamayanlar arasında mekik dokuyorum. “Git ve gel yüz adım, bin yıllık konak” demiş ya NFK, o kadar haklı ki; ne ayak dayanır buna ne tırnak!

Benden ne istiyorsun diye sorma bana, zira senden istediğim şeyi bana vermene imkan yok. Senden; ömrümü ömrüne katmanı istiyorum verebilir misin? Senden kavuşmalar istiyorum böyle en şenşakrağından, verebilir misin? Ömrüm dizlerinde son bulsun istiyorum, yanında-yanıbaşında vereyim son nefesimi, verebilir misin? Senden bir bakış istiyorum o cennet gözlerinle ve bir ömürlük, verebilir misin? Veremezsin. İstemiyorum senden hiçbir şey, Ne sen bana yetebilirsin ne ben seninle yetinebilirim. İçimde binlerce senle yetinemiyorken, seni yanındayken bile özlüyorken, yanından ayrılmak istemiyorken, gözlerine bakayım ve orada öyle can vereyim istiyorken ne ben senden bir şey isteyebilirim ne de sen bana bir şey verebilirsin.

Sen benim “Yetmeyeceksin ulan yetmeyeceksin. O gün gelip karşılaştığımda bile yetmeyecek olanımsın. Gün gelip kavuştuğumuzda bile yetmeyeceksin” demişliğimsin Zeynep. Senden hiçbir şey istemiyorum, kalkıp birazdan yine sana geleceğim. Seni görebileyim diye değil haşa; Seni görebilirim diye! Bir sokak lambasının altında tüm Bilecik’e karşı, üstelik bunun bir delilik olduğunu bile bile seninle bir sigara içebilelim diye değil haşa, belki seni görebilirim diye… Belki seni görebilirken bir sigara içebilirim diye!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Cehennemde ilk gecemi yaşadım, kovulduğum cennetin uzağında…
Zebani gibi üstüme çöktü, karanlıklar!
Ruhumu terbiye ederken ben, bu sevdaa tuzağında;
Bana yine bağrını açtı, kaldırımlar…
Özlemişler beni, sohbet ettik biraz, dinlendim.
Seni sordular, sanki beni lime lime doğradılar…

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bir çekmece, bir zarf ve herkesten gizlenmiş kelimeler... Gizlenmesi gereken cümleler, sır olması gereken satırlar...
"Ben sana gelemem" deyişin geldi aklıma, hiç gelmemişken hiç gelmediğin birinden hiç gidemeyeceğin bir yere gitmek isteyişin; gidemeyişin, kalamayışın... Damla damla, satır satır içime işleyişin!

Sonra, bakamayışlarım geldi aklıma, gözümün önüne... İçimde binlerce yıllık bir arayışın isyanı, dilimde söyleyemediğim serzenişler ve istemsizce titreyen ellerim... Sanki hava buzmuş da sıcaklığına muhtaçmışım gibi titreyişlerim... Hava buzdu aslında, ben sana muhtaçtım! Isınmaya başladı artık, baharın eli kulağında ama ben sana hala muhtacım; muhtaç olduğun kadar bana...

Elimi ilk tutuşun, başını omzuma ilk yaslayışın, hiddetle ve biraz da mahcup arkanı dönüp koşar adım yürümen; ilk öpüşmemizin ardından! Aklıma ne çok şey geldi, aklımdan hiç çıkmayan ne kadar çok şey!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Sende,
yalnız benim bildiğim derin bir “ah” var,
Bende,
sana dair pinhan bir sevdaa!
Var oluş sancısı çekerken içimizde yetim bir aşk,
Biz mahkumuz öksüz kalmaya, yok olmaya...

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Şehrin ışıkları tüm ihtişamıyla yanarken senden çok uzakta karanlıklar içerisinde bir sokak lambasının altında durup, son sigaramı yakacağım. Belki soğuk olacak hava belki sıcak bilemem ama titreyecek ellerim, gözlerimi silerken.
Saat gecenin tam ortasını gösterecek ve ben sensizliğinle kutlayacağım yaş gününü. Herkesten ve her şeyden uzakta, herkesten ve her şeyden gizleyerek… Yalnızca senin yokluğun ve benim varlığım olacak o sokak lambasının altında. “Aaah ulan” diye başlayan cümleler kuracağım, geç kalmışlığıma, imkansızlığa ve belli başlı ahlaki kurallara isyan ederken.
Sana vereceğim bir hediyem bile olmayacak ne acı, söyleyecek tek sözüm olmayacak, tutacak elin, tutunacak dalım olmayacak… Sen olmayacaksın, sesin, gözlerin, ellerin… Yalnızca senin yokluğun ve benim varlığım olacak o sokak lambasının altında. Kapkara bir örtü gibi geceyi saran gökyüzüne bakıp derin bir sessizlikle “Aaaaaaah Ah!” diye sesleneceğim sana… Senin çok uzağından, duymanın imkansız olduğu ama derinden hissedeceğin bir sessizlikle!
Aynı gökyüzünün farklı açılarında keşfe dalacağız sonra… Sen; Venedik semalarındaki yıldızlarda beni ararken ben, bilmem kaçıncı sigaramın son nefesini çekip…
“Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!” diye ağlayacağım… Nerede, nasıl, hangi şartlar altında olurum kestirmek zor ama illa ki bir sokak lambasının cılız ışığı altında ve karanlık bir sokakta karanlık gökyüzünde duran bir yıldızda göreceğim seni…

Devamını Oku
Çizgili Mavi

“Aha geldi yine” düşünmeni, yüzünün düşmesini veya ne bileyim bunlara benzer bir yere çıkacak herhangi bir düşünceye kapılmanı istemem. Sadece bugün beni suçladığın bir konuya sabahtan beri düşündüğüm, susup kendimi dinleyerek; susup rüzgarı, kuş seslerini, yoldan geçen arabaların tekerlek seslerini ve çevremdeki onlarca insanın onlarca defa birbirine karışan seslerini dinleyerek arayıp durduğum, bulduğum ve zaten öyle olduğuna emin olduğum birkaç cümle kurmak istiyorum. Senin için bir ehemmiyeti olmayabilir, ona da saygı duyarım ancak benim için öule değil…
“Ben seninle ‘bari’ arkadaşlığımız kalsın diye direttikçe sen benimle sevişmek istedin…”
Evet!
Ben…
Seninle…
Sevişmek…

Devamını Oku