Çizgili Mavi Şiirleri - Şair Çizgili Mavi

Çizgili Mavi

Birazdan,
çekilir el ayak ve yine kalırız başbaşa...
Dertlerim, sırlarım, sevdaam
ve tüm yalnızlığım..!
İçimde, herkesten gizli ah’larım...
Bir köşede, sessiz ve yine sensiz,

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Yanı başımda bir cinayet işlense mesela,
Ne maktul ne katil… Sadece tanık olsam…
Maktul öldüğüyle kalsa, katil kurtulsa bir şekilde mahpustan…
Babasız bir piç gibi oltada kalsa, bana yazılsa tüm suçlar…
Hem ölsem, hem öldürsem aynı anda…
Bir tarafta cenazem kaldırılırken diğer tarafta kurulsa idam sehpam…

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bir hikaye borcumuzum var bizim, bize...
Sonu vuslat olacak,
Hasreti getirecek dize!
Anlam kazanacak kelimeler,
Uykusuz geceler...
Manasına kavuşacak gözyaşlarımız...

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bir kadın sevdim ben,
Bir kadın sevdi beni...
Bir kadın ki ancak bu kadar güzel olabilirdi.
Ve ancak;
bu kadar yeşil bakabilirdi gözleri...
Gecenin en karanlık kuytusunda

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Kasım’ın on biri, günlerden Cuma’ydı.
Vakit; minarelerden yükselen akşam ezanı sesiyle telaşa kapılmış, bir an önce kararmak isteyen güne veda etme vaktiydi.
Mekâna otantik bir hava katmak isteyip de pek muvaffak olamamış ahşap masada oturmuş, sabahtan beri kaynadığı zift renginden ve zift tadından belli olan çayı içiyordu. Âdettendir, çay söylenir. Âdettendir, içilir o çay zift olsa da.
İşten, okuldan çıkan insanlar bir yandan diğer yana doğru koşuştururken hiç kimse, dün bu saatlerde nerede, ne yapıyor olduğunu düşünmüyordu. Veya yarın bu saatte nerede, ne yapacağını. Herkesin dünü unutacak ve yarını düşünmeyecek kadar acelesi vardı. Bugünü ise içinde oldukları için idrak edemeden koşturuyorlardı. Kalabalığın arasına karışan sokak köpekleri, kedileri birazdan havanın kararacağını anlamış olmalılar ki her biri bir çöp konteynerini sahiplenmiş mükellef akşam yemeğine hazırlanıyorlardı.
Önündeki çaydan istemsizce bir yudum daha içerken, ikinci sigarasını da bitirmek üzereydi. Aklına, sigaranın sağlığa olan zararları geldiği vakitlerde, yüzünün ifadesi değişse de son dumanı içine öyle bir çekti ki birazdan yakacağı yeni sigarası yanmak için sıraya girdi. Parmağındaki yüzüğe ilişti gözleri. Kim bilir kimin parmağındaydı daha önce? Kim bilir nereleri gördü? Hangi caddede, hangi sokakta soluklandı, hangi meyhanede sarhoş oldu acaba?
Yüzüğün ortasındaki sarımtırak taşın iki yanından, Fırat’la Dicle gibi iki yana akan gümüş işlemeyi çok beğendiği için mezattan almıştı bu yüzüğü. Acaba Fırat ve Dicle daha önce neler görmüştü akıp giden zamanda? Acaba zamanın geçmediği, karanlık gecelerin sabaha kavuşmak için yalvardığı anlar yaşamış mıydı bu yüzük, önceki sahibinde?

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Radyoda; tanıdık bildik bir sesten,
Bir figan yankılanıyor odamın duvarlarında…
“Bir kızıl goncaya benzer, dudağın” diyor
Muhayyer Kürdi Makamı’nda…
Mevsim;
Gökteki kızgın güneşin inadına,

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Tam 24 saat geçti. Bi sigara içelim istemiştim…
Buydu, bu kadardı. Bi sigara içmekti, bi sigara içimlikti…


Kusura bakma biraz rahatsızım çıkamıyorum genelde odamdan. Bu yazdığın sitem mi serzeniş mi, eğer öyleyse neyin sitemi bilmiyorum. Neyin 24 saati? Ben yarın haberleşiriz gibi bir cümle kurmamıştım. En son konuşmamızda da uzunca bir süre görüşmek istemediğimi beyan etmiştim. Kaldı ki biz zaten görüşmüyoruz. Hangi 24 saat? Dediğim gibi rahatsızım ayakta fazla duramıyorum.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Yokuz biz aslında,
Tüm var oluşların inadına...
İnadına var olan...
İnadına, herkesin ve her şeyin...
Biz; yokuz aslında.
Akşamın bu küllük vaktinde,

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bu gece göğe bak,
Bir yıldız gönderdim sana...
Serin esen rüzgarla haber saldım,
Ayın cılız ışığıyla dertli bir şarkı...
Gelip kulağına fısıldayacak sevdaamı.
Çok özledim diyecek sana...

Devamını Oku
Çizgili Mavi

“Sevmeyi bilmiyordun da bu yaşa nasıl geldin, nasıl evlendin?..”
Sen nasıl yaptıysan Zeynep, sen nasıl geldiysen bu yaşa… Nasıl evlendin, nasıl anne olduysan…
Bu yaşa gelmiş olmam, böyle bir sevdaanın evvelce başımdan geçmiş olmasına bağlı değil. Tıpkı senin geldiğin, senin de “ben hiç böyle sevmedim, hiç böyle sevilmedim” dediğin gibi.
Becerememiş, pespaye bir hale getirmiş olsam da, olsak da ortadaki gerçekliği inkar edemeyiz.
Dediğim gibi; görmeden değil, görmediğimi varsayarak değil, hatta gördüğümü inkar ederek dahi değil: yazdığını gördüğüm halde, görmeme rağmen aradım seni ben. Bendeki gerçek bu; sen buna ‘ulan kendinde de mi değerin yok’ tarafından bakıp, yazdıklarnı okuduğum halde davet ettiğim kahveden, ‘tamam teşekkür ederim, ben seni ararım’ türünden soğuk, gereksiz ve saçma bir çıkarım yapabilirsin. Hakkın var.
Üç beş dakikaya hatta üç beş saniyeye mahkum vakitlerde; üç beş cümleye hatta üç beş kelimeye hapsedilmiş ve ‘anlatacaklarımıza ömürler yetmez’ mertebesinde bir sohbetimiz, bir muhabbetimiz, bir telvemiz, bir ânımız varken bu yaşımıza nasıl bunca sevmeden-sevilmeden geldiğim-iz sorusuna verecek bir cevabım maalesef yok. Vereceğim tek cevap, ‘sen ne yaptıysan, sen nasıl geldiysen bu yaşına böyle sevmeden, böyle sevilmeden; ben de aynı şeyi yaptım’ olur ki bu da hem yarım ağız söylenmiş samimiyetsiz bir cevap olur hem de kâfi derecede bir cevap teşkil etmez.

Devamını Oku