Çizgili Mavi Şiirleri - Şair Çizgili Mavi

Çizgili Mavi

22.52
22.52
22.52
.
.
.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Pencerem açık,
Hava, kapalı!
Ya güneş açsın artık,
Ya, yağmur yağmalı!
Dağıtmalı,
Yerle göğü; geceyle günü…

Devamını Oku
Çizgili Mavi

“Sen benim on dört yaşımsın” diye, seni sana yazmışlığım var benim.
Seni sana anlattığım ve adına şiir denen; kafiyesi sen, redifi sen olan onlarcası gibi…
Sen benim on dört yaşımsın,
Tevafuk bu ya; bugün, on dördü Haziran’ın.
Ayların ortası, ayın ortası, yılın ortası,
kim bilir; belki ömrün ortası… Ayın on dördü bugün!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bugün, 21 Mayıs 2024. Günlerden Salı ve sen bu satırları okurken muhtemelen vakit gece yarısına yakın saatler olacak. Bugün, 21 Mayıs 2024; doğum günün senin…
Sana yaş günü hediyeni vereceğim bu satırlarla, belki de seni bu evrende en çok mutlu edecek şeyi hediye edeceğim sana; yokluğumu. Direndim, çabaladım, bu olmasın diye çok gayret ettim fakat geldiğimiz noktada her şeyi, düzeltmeye kalkıştıkça yok ettiğimi idrak ettim. Sana armağan edebileceğim en muazzam, en muntazam hediyenin yokluğum olduğuna karar verdim.
Sana yazıldığını, içinde adın geçmese bile baştan aşağı sen olan, seni anlatan kafiyesiz şiirlerimi bile -bir daha asla göremeyecek bir daha asla duyamayacak olduklarını bile bile, “attım ben onları, yırttım attım” diyecek kadar kıymetsiz, değersiz, ehemmiyetsiz ve manasız bulmuş olmanla başlayan süreç bugün; 2024 yılının 21 Mayıs’ında son bulacak. En azından son bulması için canhıraş şekilde çabalayacağım. Zira başka şansım da çarem de umudum da kalmadı.
Sen bu satırları okurken yine her zamanki gibi beni manipülasyon yapmakla suçlayabilir, içinden yüksek sesle haykırarak “inanmıyorum” diyebilir, inanabilir, anlam veremeyebilir veya ne bileyim anlamsız şekilde ifadesiz bir halet-i ruhiyede olabilirsin. Ancak ben, seni sevdim! Bunu açık yüreklilikle ve sana rağmen söylüyorum. Ben seni çok sevdim.
79 adım ötemde bana geel dediğin anlarda geçen 3-5 saniyede belki kalbimiz 79 kez atıyordu. Şimdi o 79 adımı katedip yanına gelmeyeyim, kapına gelip yüzünü görmeyeyim diye duacısın. Atilla İlhan demiş ya hani, “Beni sevmiyordun bilirdim, bir sevdiğin vardı duyardım!” diye… Tam olarak öyle biliyor musun? Bir sevdiğin vardı; duyardım! Duydum… Duymakla kalmadım, bangır bangır çalan müziğe eşlik ettiğini, o Cennet bildiğim gözlerini büyüte büyüte “O’nu çok seviyorum” diye feryat ettiğini gördüm… Bir sevdiğin vardı, bilirdim, duyardım, görürdüm… Gözlerime bakarak “ben Sameti seviyorum” dediğinde gözlerim yerinden çıksın, kör olayım; kulaklarım sağır olsun hiçbir sesi duymayayım diye ağlamıştım günlerce… Ben seni ne büyük sevmiştim bir bilsen…
Bari yüzünü göreyim diye direttiğim, bari yüzünü göreyim diye sendelediğim, bari yüzünü göreyim diye tükettiğim kendimden sana koskoca bir yokluğumu hediye ediyorum bugün. Yarın, yokluğumdan başka hiçbir şeyim olmayacak sende.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Sonra ne mi yaptım? Anasına avradına, gelmişine geçmişine, iyisine kötüsünü, mümkününe keşkesine, kaderine talihine… Kısacası her şeyine, sana bana, herkese ve her şeye!
Sonra ne mi yaptım? Bi sigara yaktım, sonra bir daha ve sonra bir daha, daha! Sigarayı yaktım, odayı yaktım, binayı yaktım, incir ağacını yaktım; camı çerçeveyi indirip perdeleri yaktım, perdenin görünmez yanında mahfûz saçının telini yaktım. Duvarları yaktım gidişinin ardından, günü güneşi yaktım. Düşlerimi yaktım biliyor musun, gülüşlerimi yaktım.
Sonra ne mi yaptım? Ağladım! “Benim ulan o, beniiiiim!” diye haykırdığı oyuncağı elinden alınmış bir öksüzün yetim göz yaşlarıyla ağlaması gibiydi, ardından “benim ulan o, beniiiim!” diye haykırdığım ağlayışım. Duyulmayışım! Sana bakınca hiç kimse sende benim gördüklerimi göremesin diye göz yaşlarımla gizlemeye çalıştığım, silip saklamaya-sanki hiç var olmamış gibi yok etmeye çalıştığım gamzen şahit bana!
Sonra ne mi yaptım? Bomboş koridorda tam on yedi defa yürüdüm o yetmiş dokuz adımı. İçimden şarkılar söyledim, içimden isyanlar başlatıp isyanlar bastırdım, “benim ulan o, beniiiiiim!” diye ağladım ardından. Duyulmadım ama şagittir gamzen, görülmedim ama şahittir gözlerin! O Cennet gözlerin… Ne zaman baksam, bakamadığım anlar için göz yaşı döktüğüm gözlerin!
Ben o pamuklara sarıp sarmaladığım son sigaranın ilelebet bekçisiyim artık. Oradayım, o andayım. Hadi söz verilmişti ve yerine geldi o kahve, peki ya sigaraya ne demeli? Yarım simide, o yarım simidi yiyemeyelim diye kol gezen bin musibete ne demeli? Sen ye istersen’i mi, Yok beklerim bir şey olmaz’ı mı inkar edelim şimdi? Boğazımız düğüm düğüm; gözlerimiz yaş ve gönlümüz yara bere içindeyken o sımsıkı sarılmamız değil mi kalpten kalbe olan yolumuz?
“Kimseye öyle bakmam, söz” gözlerimin içine bakan gözlerin… Cennet değil de nedir ki? Gözümün önünden gitmeyen, gözümün önünden gitmesin diye sabahlara dek gözümü yummadan beklediğim gözlerin; bu kör köhne kahpe dünyada Cennet değil de nedir? Sonra ne mi yaptım? Bu kör dünyanın bu köhne düzenine, bu kahpe talihine ana avrat saydırdım!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Ve sen Sevdaa'm
Sana yazılan son şiiri asla okuyamayacaksın...

Bundan böyle;
tarih hep 20.05
saat hep 23.59

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Temmuz da bitiyor.
Belki sonra yeniden yeşerecek tebessümümüz.
Sonra belki ölürüz...
...
Sevdam;
Biliyorum nice gitmeler yaşadık biz seninle, hiç gidemediğimiz. Nice ölümler gördük ahir ömrümüzde; hep zamansız, hep acımasız ve hep erken ölümler... Yaşamak isteyip de yaşayamadığımız, ölmek isteyip de ölemediğimiz nice eceller geçti başımızdan. Bugün, tam da bugün tam vaktiydi ölmek için. 25’iydi Temmuz’un ve tüm şartlar ölmesini gerektiriyordu sevdamızın. Biz bugün seninle müşterek bir cinayet işledik. Biz bugün seninle imece yaptık, öldürdük ecelsiz sevdamızı! Bir selamımız kalsın diye okuduk selasını sevdaanın, kefenledik ve gömdük içimizdeki kara toprağa... “Vefat” kelimesi “Vefa” kökünden gelir ve aslında sözünü tutmak anlamı taşır. “Mefta” da sözünü tutmuş demektir. Sevdamız vefat etti bugün, sözünü tuttu, vefasını gösterdi sevdam.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bitti demekle bitmeyen, aksine çoğalan aşktan, sevdaadan, hasretten ve kederden mütevellit acılar içerisindeyim. Akıl sağlığımı kaybettimi düşünüyorum. Bu kadar sessiz olabilmeni aklım almıyor.
Ulan aşk diyorum aşk! Sevdaa diyorum, kendinden başka hiçbir acıya benzemeyen özlem acısı, hasret acısı, can yangını…
Bitti demekle nasıl bitirebildin, birebildin mi? Beni salla, kendine dürüst ol, bitirebildin mi? Bırak ama sen de şöyle yaptın, şunu yaptın demeyi şimdi! Bitirebildin mi? Söküp atabildin mi içindeki beni? Yalvarırım dürüst ol; bana değil kendine, bitirebildin mi?
Kafanı yastığa koyduğunda da mı gelmiyor aklına? O benim meselem deme n’olur, bitirebildin mi?
Bitti demekle bitebiliyorsa aşk değildir ki zaten. Biten sevgi mi olurmuş allah aşkına, biten sevdaa mı olurmuş? Git kurban olayım, güldürme beni, öyle şey mi olur!
Saat hayli geç, ben yine uykusuz ve seninle hasbihalde. Bu kadar suskun olabilmeni, bu kadar sessiz kalabilmeni almıyor aklım.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Demek ki dedim kendime, “Demek ki ‘bugün oku da yarın alayım’ cümlesini sadece ‘bugün oku da yarın alayım’ olarak anladı…”
Ama tabii bir yandan da aldım kitabı koştum kapıya, bir süre bekledim ki epey bir vakit (buna koridorun başında göz göze kaldığımız gözlerin şahit) bekledim… Sonra döndüm içeri bi sigara daha yaktım…
Hava çok soğuk dedim ya hani; -ve belki de bu yüzden bir türlü ısınamayan bu soğuk oda, dedim ya hani… Bak, sen gelip gittikten sonra kim geldi? Perdenin arasından, camın kenarından ve hani Allah inandırsın kapı eşiğinden bile içeri girdi güneş… Hava gerçekten soğuktu, sen geldin, sonra güneş geldi. Sen gelmeseydin kitabı almaya zaten ben gelecektim yarın, “kitabı unuttun” diyerek ve ekleyerek: “Dün okuman lazımdı ama neyse, bugün oku da öğleden sonra geri alayım. Hem öğleden sonra vaktin olursa bir de kahve yaparsın, içeriz. Bak, bu defa yapayım demedim, yaparsın dedim. Bi değişiklik olsun da ‘ama yaptın, ama içtik’ veya ama ile başlayan herhangi bir şeye tevessül etme diye. Hem aman canıııım neyse ney, al işte 23. sayfa… Dört Zait diye bir hikaye. Oku da öğleden sonra alayım, olmaz mı? Hem vaktin olursa kahve de içeriz, ama sen yaparsın baştan söyleyeyim. Suyu, şekeri, fincanı ve hatta bende olan senin kahve makineni bile ben hazır ederim ancak kahveyi sen yaparsın. Ya tamam ya, ben yapayım tamam, ne ağladın öyle sabah sabah. Kaç, 3 çok geç değil mi ya? İyi tamam, 3’te hazır kahven…”
Olmadı. Geldin. Kitabı aldın. Gittin. Ben piçlik yapmamış olma adına (ki bilirsin bir saniyesi için bin ömür veririm) gözlerine bakmak istediğimi içime içime söylerken bu defa sen yaptın piçliği… “Ansızıngelerek!”
Olmadı. Geldin. Kitabı aldın. Gittin.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Tamam. Bir daha yazmayacağım sana. Bu, sana yazdığım son şey. Bugüne kadar sana yazdıklarımın, seni rahatsız ettiklerimin, gelip kapına gelip karşına dikildiklerimin tümü için özür dileyip yol alıp gidiyorum.
Eyvallah Zeynep, ben tükeniyorum ve sen farkında bile değilsin dedim anlatamadım kendimi, anlamadın beni. Ben tükendim, sen tükendin ve içimdeki senlerin tümü tükendi.
Alışıyorsun demiştin, alışmaya bile çalışmayacağım. Bu evrende değil demiştin, eyvallah, lüzumu kalmadı başka bir evrenin.
Kırıp dökmeden, yakıp yıkmadan sessizce, usulca çekip gidiyorum. Sana mutluluklar diliyorum, sana gerçekten mutluluklar diliyorum. Senden, gözlerinden, aşkından, sevdandan, belkilerimden ve elbette elbetlerimden vazgeçiyorum. Beni senden vazgeçmek zorunda bir tek sen bırakabilirdin, öyle de oldu. Vazgeçtim. Çabalamaktan da sevmekten de yanıp kor olmaktan da… Bir an olsun görebileyim arzumdan da bir an olsun görebilirim umudumdan da. Her şeyden, hepsinden vazgeçtim.
Bir daha yazmayacağım, olur da karşılaşırsak yolumu dahi değiştirmeyecek kadar vazgeçtim senden. Ne adını anmak istiyorum artık ne adını hatırlamak. Beni iyi hatırlayacağını söyledin, hatırlama. Beni hiçbir şekilde hatırlamazsın umarım. Umarım aklına gelmem. Umarım gerçekten mutlu olabilirsin.
Sana yazdığım şiirlerin, kelimelerin hepsi gerçekti, senindi ve hala seninler. Oradalar, biliyorsun yerini. Dokunmayacağım onlara, geberip gittiğimde sana miras olarak kalacaklar.

Devamını Oku