Çizgili Mavi Şiirleri - Şair Çizgili Mavi

Çizgili Mavi

Sevdaa dedim adına, adını ilk duyduğumda…Kaçamak bakışlardan sıyrılıp gözlerine ilk baktığımda, Cennet bildim gözlerini.
Öyle mahur, öyle derin, öyle yeşil ve öyle gamlıydı ki gözlerin. Kendimi buldum gözlerinde; arayıp durduğum, bulmaktan korka korka yıllar-yollar boyu arayıp durduğum kendimi, gözbebeklerinde buldum senin… O yemyeşil, o rüya gibi, o hayal gibi, o gerçek gibi bakan gözlerinde!
Bildiğim bütün kelimelerle, bildiğim bütün anlamlarla anlamlandırdım adını. Yâr bildim, yâren bildim, dost, sırdaş, sır, giz, dert, keder, özlem ve ecel. Hasret türküleri çığırdım yerin yedi kat dibinden dokuz kat yüzüne. Bakmaya kıyamadığım yüzünü, hergün görebilenlerin talihinden diledim.
Ben en çok seni sevdim, ben sana yandım en çok…
Sana çıkmayan bir yol bulamadım, sana çıkmayan sokaklarda özenle kaçındım. İstedim ki sen ol! Sen ol da ister yarım, ister yarim ol istedim. En girift karanlık gecelerin sabahında, sen ol istedim yanımda. Yanımda olmanı, yanında olmayı istedim hep. Ne farkı vardı kuşuçumu 3-5 kilometrenin, günaşırı binlerce kilometreden? Varabildiği yer yakınmış insanın, ve menzili durmadan, duraksamadan, yorulmadan, bıkıp usanmadan yürüyebildiği kadarmış. Bitip tükenmek bilmeyen bir sevdaa benimkisi, durup dinlenmeden, bıkıp usanmadan, üstelik yalın ayak yürüdüğüm.
Ben en çok seni özledim. Öyle ki yanındayken bile özlenen bildim seni. Bi mana veremedim hiç; yanında su gibi akıp geçen, yokluğunda ağır aksak, kör topal geçen, geçmek bilmeyen lanet vakitlere. Dar vakitlerdi payıma düşen, darlandım! Yüzüm düştü çok kere, yüzüne karşı iyi akşamlar derken için için ağladım gitme diye! İyi miyi değil ulan bu akşamlar, bu geceler derken cehennem ateşindendi akreple yelkovan! Ben en çok sana ağladım. Bana ağlamak hiç yakışmıyor diye diye, ağlaya ağlaya en çok senin kapına düştüm ben.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bana kızma Zeynep. Gelip karşına dikiliyorum, kapını çalıyor, yanına geliyorum diye kızma bana. Bu ne sana bir saygısızlık, ne bir şey isteme be de bir şey arama. Bu ne olduğunu bilmediğim ama ne olmadığını bildiğim bir şey. Yaşanılır gibi değil inan bana, ölümle yaşam arasındaki o incecik, kıldan ince kılıçtan keskin çizgi bu. Yakan, kavuran, heder eden, zulmeden, kahreden, akıldan eden, ömürden eden, senden eden ve neticede de beni benden eden bir şey bu. Kızma bana ne olur. Söyleme bir şey. Bana ne kadar kırgın olduğunu biliyorum. Bana ne kadar kızgın olduğunu biliyorum. Bildiğim onlarca şey gibi bu da yakıyor canımı. Gözlerini biliyorum mesela; gözlerinin Cennet olduğunu ve üstelik bunu bir tek görenin ben olduğumu. Gamzen. Gamzeni biliyorum, bir tek benim gördüğüm. Yamuk parmaklarını, asimetrik gözlerini, sağ elinde olmayan ama sol elinde olan Sevdaa Çukurunu biliyorum. Bana aşık olduğunu biliyorum Zeynep, var mı bunun daha ötesi? Bana aşık olduğunu biliyorum ve üstelik sana kör kütük aşığım ama yokuz. Kahra bakar mısın? En iyi arkadaşımsın, en iyi arkadaşın olduğumu biliyorum ama bile! Biliyorum tüm bunları. Ve bildiğim her şey canımı yakıyor. Beni bir gün bağışlamanı ümit etmekten, yaptığım her şeyi tıpkı yapmadığım her şey gibi yalnızca seni düşündüğüm için yaptığıma inanmanı ümit etmekten, seni her şeye ve herkese rağmen; sana ve bana rağmen, tüm bu olanlara, olmayanlara, olduramayışlara, nefrete, aşka, sevdaaya, gözyaşlarımıza rağmen hala deli gibi sevmekten başka bir şey gelmiyor elimden. Kızma bana.
Beceremedim evet! Yetişemedim evet, geç kaldım evet, anlamadım seni çok defa dinlemedim evet, kırdım üzdüm ağlattım evet… Ama büyük sevdim. Sevdaamın her şeyden ve herkesten büyük olduğunu biliyorum, biliyorsun. Sakın yalnış anlama beni, istediğim bir şey yok senden. Senden tek isteğim, senden bir şey istediğimi düşünmemen olur.
Aradığım bir şey yok. Ben zaten günün 24 saati, bu şehrin her sokağında, her caddesinde, her kaldırm taşında, her sokak lambasının altında, gökteki en parlak yıldızında, turuncu gecesinde, bir yaprağın yeşilinde, her bahar çiçeğinin sarısında seni arıyor, seni anıyor ve zaten seni yaşıyorum. Bir de gelip senin odanda mı arayayım seni, sanki bendeki binlercesiyle başedebiliyormuşum gibi. Başedemediğim için geliyorum kapına, gözlerini daha fazla görememeye tahammül edemediğim için. Gamzeni bir saniye daha görememeye tahammül edemediğim için, tokat da yesem öbür yanağımı uzatıp senin nârın da hoş demezsem ilk başta kendime sonra sana sonra sevdaama sonra gözyaşlarıma ve sonra kalbime senin aşkını düşüren Rebbime ihanet edecekmişim gibi bir hissiyatla başedemiyırum. Kızma bana ne olur.

Burada, şu yeni yeni yeşile bürünen yaptakların hikayesini anlatmak isterdim sana. Mümkün değil.
Baharın ilk çiçeklerini toplayıp sarısından yeşiline her rengiyle rengarenk bir taç yapıp takmak isterdim o hançer saçlarına. Mümkün değil.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Boşa nefes tüketip, yorma kendini…
Söyleyemediğin sözden, sustuğun sırdan bilirim.
Tükendi ömrüm de aşamadım bendini,
Benden sakındığın sürurdan bilirim…

Bilirim ben seni sevdam,

Devamını Oku
Çizgili Mavi

İçimde,
Talan edilmiş bir şehir var...
Göçler başlamış, her sokağı basmış feryatlar,
ve her yanı sarmış, yakıp gittiğin yangınlar!
Sen gezerken ışıl ışıl olan gönlümün caddeleri,
Şimdi izbe, tekinsiz ve karanlıklar!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Mana mı zahir; batın olan mantık mı?
Çekme gözlerini benden ey yâr-ı kasem.
Dur! Daha kandık mı?
Bir zaman var içinde göğüs kafesimin,
Bir zaman ki henüz yaşanmamış…
Bir mana ve bir miktar boşluk.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Duyanlara duymayanlara değilmiş o. Görenlere görmeyenlereymiş ben bilememişim. Gördüm, duydum, bildim. Seni aklımdan çıkarttığım tek bir anım yok yalvarırım çık aklımdan diye bana feryat figân ederken, eğer aklından çıktığım bir vakitte oraya koyup herkese görünür yaptıysan o fotoğrafı zaten perişanlık da, şayet ulan zeynep görür bunu, görür üzülür, daha dün dondurma mevsimiydi, o ayakkabı zeynepin değil miydi yaa, ya da neyse siktiret görsün üzülsün amk ne yapayım diye en ufak aklının bir köşesinden olumlu ya da olumsuz bir şekilde geçtiysem işte o kahır, o kötülük, o iğrençlik, o azap, işte o yazıklar olsun.
Bırak, kabir azabı çektirme artık. Gördüm duydum. Şiddetin de, yalanların da, kötülüğün de, dondurma da senin olsun. Ben teslim oluyorum.

Yolun açık olsun.

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Gün batımı, çocuk parkı…
Akşam yeli ve dingin bir sükûn.
Takvimin ehemmiyeti yok,
Mühim değil hangi gün olduğu!
Say ki bir pazar,
Tut ki bir cuma…

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Bırak beni,
Beni,
Burada, bu anda bırak.
Git başımdan, zaman!
Bırak beni kendi halime,
Bırak öleyim bir kuytu köşede!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

“Her gece kan ağlarken ben sensiz
Sen bir gece sensiz kalmadın, mazursun”
Dediği mısrada şairin, denk geldik az evvel…
Ben seni mazur gördüm, sen beni bağışladın.
Haklısın da mazur olduğun kadar,
Çünkü sen, hiçbir gece sensiz kalmadın!

Devamını Oku
Çizgili Mavi

Günaydın… Veya iyi akşamlar… Veya iyi geceler… Bilmiyorum hangi vakitte okuyorsun bu yazdıklarımı, günün hangi saati buluştuk bu satırlarda bilmiyorum. Ama buluştuk. Şu an buluştuğumuza göre vaktin bir önemi yok ama hayli dar olduğu kesin. İster sabahın ilk ışıkları olsun ister günün gündüze veda ettiği bir akşamüstü, isterse ta uzakta yanıp sönen sinyal ışıklarında birbirimizi yakalamaya çalıştığımız bir gece yarısı… Vaktin bir anlamı yok, buluştuk ve dar vakitteyiz.
Adettendir, sorayım; “Nasılsın”… “İyiyim” dediğini duyar gibiyim… Beni sorarsan, “iyiyim” ben de. Dedim ya, vakit dar… Şimdi sana uzun uzadıya ne kadar iyi olmadığımı anlatmaya yetmeyecek kadar dar hem de…
Sana “Bu yıl benim için an itibarıyla bitti” dedim ve o yılı bitirdim. Ömrümün sonuna kadar asla unutmayacağım, başından sonuna her ânının, her anının hafızamda ve capcanlı kalacağı o yıl bitti… Çok şey öğrendim, çok şey öğrettin bana… Çok şey öğrettim sana… Bu iki cümlenin kesişim kümesinde buluştuğumuzda “Çok şey öğrendik biz” … Tıpkı şu an olduğu gibi, “hiç iyi değilim ulan” diye haykırmak isterken bile “iyiyim” demek mecburiyetinde olduğumuzu öğrendiğimiz gibi… Gecenin 00.00’ını, epeydir ihmal ettiğimiz gündüzün 09.17’sini, sabahın 05.04’ünü öğrendiğimiz gibi… Akşamüstünün 17.07’sini öğrendiğimiz gibi…
Gamzenin sadece gamze olmadığını öğrendik, şiirin sadece şiir olmadığını. Edebi eserlerimiz oldu ortak kaleme aldığımız. Benim başladığım, senin bitirdiğin müşterek kelimelerimiz. “Dönmeyeceğim” dediğimiz yollardan döndüğümüzü gördük, gitmeyeceğim dediğimiz yollara düştüğümüzü… Meyve suyunu açmadan çalkalamamız gerektiğini öğrendim ben, kendi adıma. Bu şehrin en güzel kahvesini senden başka biriyle içersem katran olacağını öğrendim. Sen; bu şehrin en işlek caddesinde, herkesçe görülebilen ama kimsenin fark etmediği bir gözlük çerçevesinin neon ışığında kendinin olduğunu biliyorsun artık. Gözlerinin “Cennet” olduğunu öğrendin… Ben senin gözlerinin cennet olduğunu, gözlerine ilk baktığım anda öğrendiğim bu yılı, ömrümün sonuna kadar unutamayacağımı öğrendim!
Sana bunları yazarken takvim 30.12; saat 14.10… Birazdan kalkıp yanına gelip sigara içeceğim. Cuma günün aslında saat 15:00’dan ibaret olduğunu öğrendik… Bu hiç azımsanmayacak bir bilgi bence.
Necip Fazıl’ın,

Devamını Oku