Türkçü diyen hele kendine, şurada kaç kişi kalmışız?
Yolbaşçı, “dayanışmalısınız” derken niçin ayrışırsınız?
Mankurt, tarikat tarikat birleşirken yek vücut,
Halinizi görseydi kahrolurdu Atsız!
Elbette bu ayrımda bir gerçektir, bu da vardır.
Gençliktir, görülüyor, pek çok efsunlu rûya.
Kanılıyor, peşinden: aşılıyor yollar, tâ,
Altı bin dört yüz kilometreyi teperekten,
Hazar'ı, Aral'ı, "Aydar Köl"ü geçerekten.
Döneceğiz,
İçimizi bir hazin, sızı kaplayacak,
Haykıracağız: daha da öteleyin,
Güleceğiz,
Sızının yerini coşku, boşvermişlik alacak.
Yıl, iki bin yirmi dört!
Ben, iki bin üçte doğdum,
Kız ise iki bin dört.
Hayat, bu genç kıza benzer:
Aylar, biri peşine geçer dururdu...
Mevsimler tüketilirken ara sıra,
Hatırlar olur, sanki boşlukta bulunurdum.
Bu yarım kalan hikâyeyi unutamaz oldum.
İnsanlar, basitler; bir anda gelip çatan ölümün binbir türü, hiçliğin koca gerçekliği karşısında.
Büyük mutluluk, büyük yas, büyük öfke, büyük hareket: tümü ayaklarımın altında.
Süzülürcesine gelip, ağırlığı hesap edilemez bir bun,
Uçar da konuverir kaskatı vücudunun en alil yerine.
Hoş olmaz pek tabii kederler üzerine düşmek yüzükoyun,
Tutulup kalıp, akabinde yanmak cayırca bir ateşte.
Bugün, yürürken yaşlandığımı hissettim.
70 yaşına gelmiş bir adamın yorgunluğu vardı üstümde.
Sırtım biraz kamburlaşmış gibiydi ve,
Hareketlerim yavaşlamıştı iyice…
Ruhumda anlamadığım ve daha önce hiç hissetmediğim bir sakinlik duygusu…
Bre melun, ben robot muyum?
Kişioğluyum.
Türlü dertle uğraşırım.
15 kolum yok,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!