Annemin şefkatli kollarıydın sen,
Babamın sıcacık ocağı.
Deniz feneri yalnızlığımın kalabalığıydın,
Başı dumanlı dağlarda biten kardelen.
Şimdi git gidebilirsen.
Bende herşey iken,
Kaç geceyi sensizlikle tavaf edip,
Kaç sabaha “Belki bugüne telafisi yetişir” umutlarıyla uyandım.
Kaç kez anasnı kaybetmiş kuzular gibi,
Yitirip yitirip de ortalıkta dolandım.
Yalnızlığıma kaç kez intihar süsü verilmiş elbiseler biçtin de,
Her defasında üzerime şıp diye oturtup, sardım.
Erguvan mevsimindeyim.
Koca bir çınara yaslarım başımı,
Ödülümün sensizlik olduğu gecelere hayalini istiflerim.
Avunmaz, söz dinlemez yaralarıma,
Akdeniz iklimi sürerim.
Bilirim ,
Bu da geçecek biliyorum.
Keder yüklü aynalardan sıyırıp suretimi, yine ben güldüreceğim kendi yüzümü.
İnadıma sözüm var, usul usul da olsa bitireceğim hüznümü.
Soranlara “nazar değdi” diyeceğim.
Söz....Hiç bir zabıtta ismini geçirmeyeceğim.
Bu devrin sevmeleri zalim
Şah damarında barındırmıyor hiç biri sevdiğini
Yanlış kalplerde soluklanıyor aciz bedenleri
Hoyrat yaralar açıyor lugatsız dilleri
Eşiksiz kapıları aşındırıyor fütursuz gözleri
Faili meçhullere uzanıyor amansız elleri
Hafif bir perde sallantısıdır mevsim,
Yapraklar, narin dokunuşunu hatırlatırcasına dalından kopar.
Nazende bir rüzgar okşar tenimi,
Nefesin şah damarımda atar.
Coşar seni sevmelerim,
Ben yine seni özlerim.
Yeterince kırılmışsanız korkmayın.
Bu saatten sonra kimse tarafından kırılamazsınız;
çünkü dökülüp saçılacak bir can kırığınız kalmamıştır.
Yalanlarına susar,
ihanetlerine tebessüm eder,
hırçınlığını göz ardı edersiniz ama. “ yetti artık” dediğiniz noktada harekete geçersiniz.
Her cümlemde kendini arama çabaların nafile.
Bu kalemden bileği sert, yüreği mert olmayana şiir dökülmez..
Dil ,kendine ses olana çığlık olur..
Kahveyi bahane eder,hatır olur.
Sohbeti bahane eder,gönül olur.
Sükutu bahane eder,niyaz olur.
Sükuta bürünen yüreklerinize muhabbet çığlıkları yurt kursun..
Serbest vezin şiirlerin en güçlü ve en güzel kalemi,şairine saygı ve selamlarımı sunuyorum..