Kalabalıktan avlanmış
Ardından ona seslenmiş
İki kelamla tavlanmış
Gönül şuhla beslenmiş
Kim kiminle belirsiz
İsmail gibi boyun eğ İbrahim’in bıçağına
Ama mazlum rolü oynama zalimin çağına
Selamını al solunun sen ver selam sağına
Gafil olma nazar et yediğin üzümün bağına
Her beşer şaşar gibi takıldın gafletin ağına
Yalan dolanır ayağına, tırman gerçeğin dağına
Bu aralar kafam çok karışık
İçim geçmiş tünelden
Tünelin sonu ışık
Hayal gerçeğe hep aykırı
Geçimsizim içimden
Gayem sineme kazılı
Mürekkep geride bırakıyor tortusunu
Aynı kan gibi
Zihinler yenmiş ekin yaprağı
Odadaki fil taptığı
Bilseydi insanoğlu
Bilseydi bakireliğin korkusunu
Çıplak betona yorgan ki serilmiş
Soğuk ve ıslak pamuğa sarılmış
Yeryüzünde bir çarşaf ki gerilmiş
Sanırsın cennet gökkubbe yarılmış
Yattıkça önünde boş beyaz sayfa
İktidarın bir kelebeğin ömrü kadar
Şu titrek zemine temas eden ayakların
Bu toprakta izi mi kalır
Çivisi paslı dünya gıcırtıyla dönüyor artık
Cilalı maskeler altında paslı yüzler gülüyor
Öldürse bütün gerçeği elzem ve mükemmel
Öldürse yerinden diri yükselse muhayyel
Gözlerdeki cevher diri kılmakta hayaller
Gördüm onu lakin, beni görmedi o güzel
Maviliğin ortasında bembeyaz inci,
Üstüm başım karanlık kaplı ve ince.
Şairane zerafeti duygulardan birinci,
Elim buz ve terli, bana bu his gelince.
Razıyım, süveydam olur isterse eğer,
Rahat yok bana ben meftun oldukça.
Ben yağmuru dinlemiyorsam
Beni dindirmiyorsa yağmur
Düşündüğümü iddia edemem
Gök gürültüsü bir ayettir
İdrakine doyamam
Gecenin gözünü seveyim
Soğuk, yalnız, karanlık
Nox perpetua
Işıklara az mı dayandık
Hayata
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!