Acılar iç içe öyle geçmiş ki
İlerlemiş yaşın ses tonlarında;
Önemli değildir ne söylediği
Ve kimler olduğu yakınlarında.
Belli ki yine de ümidi vardır
Oruçlar adadık Tanrı-Rab için
Uzak akşamların serinliğine;
Yürümeyi seçtik, durmak yerine
Ve daldık içine bu felaketin.
Onlarsa doyumsuz tutkularıyla,
İzleyin erguvan çiçeklerini,
Kayalar içinden çıktıklarında
Ve hayalet şehrin duvarlarında
Havanın nasıl da değiştiğini.
Böyledir bu sözün ilk rüzgarları,
rüzgar susuyor nemli günün sonunda hava boğucu
bana gel diyor bir kulak çınlaması belli belirsiz
bu boş vadide beni çağıran da kim bir başlangıca
Sararmış resimler hakkında sözler,
O tatlı telaş ve yeni giysiler;
İnsan ilk sevgiyi nasıl da özler.
Rafları dantelli ince vitrinler,
Çocukların hırçın sevinçleriyle
Arttıkça yolların gece farkları
Yağmuru daha çok işitiyorum.
Arabamın eski şarkılarıyla,
Güvensiz bir sıcak sarıyor beni
Gözlerim yaklaşıyor yanlış uykuya.
Kaçanlar her yere taşıyacaklar
Erguvan saçların imajlarını;
Yüceltip Yoksunluk Tanrıçasını
Sarı mühürlerle bağlanacaklar.
Dinleyin rüzgarın uğultusunu
İnsanlar diliyor ölmüş bir çağı
Çoktandır putlaşmış tanrılarından.
Ancak ses seda yok tapınaklardan
Virüs kapladıkça köşe bucağı.
Bilin ki tüm tarih boyunca böyle
Lodos dolaşıyor bacalarını
Saçları uçuşan bakımsız şehrin.
İçimde tanımsız bin bir kaygıyla
Montumu zorlukla ilikliyorum.
Hırçınlaşan dalga köpükleriyle
Yalanla kutsanmış her yapay şehre
Taşlara tapınmak için gidenler,
Korkunç bir gazapla mühürlendiler
Ve soldu onlara bakan her çehre.
Şimdiyse tecritte sahte tanrılar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!