çiçekler rengarenk özgürce açmıştı
boylu boyunca uzanan kırlarda
dikenlerse boynunu kırmış ezikliğin
sivrilmişlerdi göğe doğru kimselerin
dokunamadığı
kokunun izi vardı esen yellerde
incir ağaçlarını sevdalandırırdı
yeni tomurcuklanmış gülleri
haziran ayazında titriyordu
duvarda ki saate baktı aklında ne var sorusuyla
hangi zamanın elçisiydi kim bilir bu döner kurgulu dişliler
yorulmuş zihninin kırık zembereği gibi
saatin isteksiz tik takları
ruhunu tırtıklıyordu
bedbin bir aynanın çürük dilinin çençen yansıması günler
geçtim zihnimin loş karanlığından ve utangaç merdivenlerinden
kalbimde maziden kalan yaralar ve kurşun izleri
topladığım tüm bulutların gözlerinde
cümlesi devrik yağmurlar
begonvil sokağında
iki ardıç iki ardıcın gölgesinde bataklık sazlığı
sazlıkta mavi anemon renkli kurbağanın
patlak gözleri
oturmuş
bomboş sayfaları karalıyorum
bazen insan içinden konuşur duvarlara
yazacak ne varsa söyleyecek ne varsa
susarak çizer bulutlara resimlerini
ve susarak ağlar toprağa
yüzünün bakir rengine dokundu rüzgâr
can suyu oldu kokun füsunkâr çiçeklerin uykusuna
hücre hücre çoğaldı sevda kırmızı okyanusların kalbinde
seninle kırıldı ketum zamanların melankolisi
bir düşe yattı bulutlar bir düşe uyandı hayaller
bereketlendi yağmurlarla
esridi yüzümün perdesi
çiçek döküntülerini açtı bir sabah
aynaya baktım çilli suratlara dönmüşüm
- ki çilleri çok severim
kızıl saçları da
ey!...
mestane rüzgâr
nefesi çam kokan ey!
sessizce usul usul yaklaş toz kokan sineme
endişelerle korkularla gölgelerle değil serinliğinle
içimde sustuklarımı büyüttüklerimi al götür
zamanın yaprakları arasından süzülür ruhum
hızla geçen günlere dolanır eteklerim
takılıp düşsem de durmaz saatler
ecel yolum bekler




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!