yaktım gecenin kandillerini
sustu karanlığın şakrak dilli kuşları
gölgeydim sığındım duvarların
dökük yüzlerine
dünyanın ötesine savrulduk fantastik bir aynanın tuzağına
kör ışıklar içinde yürüyorsun sende- bende
sihirli ateşlerden efsunkâr düşlerden
uzak dur uzak sevgili
yanar dilimiz tutuşur dudağımız
tüm dağlar yürüse peşimden
sabahın körpe yüzünden doğan güneşle
serilse önüme yemyeşil ovalar yollar
kanatlansam gökkuşağının tüm renklerinde
güneşin
küskünlüğünde
sisin yarasa kolları
kuş resimleri çizen bulutları sarar
şehrin sokakları karamsar parklar nemli puslu
rüzgârlarınsa kırılgan heveslerinde bitkinlik
zamanı erteleyemenin ağırlığı ne zor
alışmak nasıl kutluysa ayrılık o kadar yıkıcı
vakti gelmişse lanetlemenin gereği yok
rengi soluk günlerin eteğinden sıyrılıp
dargınlığı öteleyip kaderin ellerine
teslimiyet şart
yıllar önce dokunmuştun kalbime
hâlâ sesinin rengini yüzünün albenisini hatırlarım
gözlerinin elâsında yıkanan yeşilin her tonu
alır götürür kalbimi aşka
sustu yüzünün lalezarları
inceldi kaşlarının mor kavisi
uzun uzun yollar döşedin
gamzelerinin turna gözüne
boş bir sözü sen düşürdün
dillere
minaresi lavantadan yapay şehirler
körpe kanatlarında ılıman iklimli güneş
orada herkes yoluna yolculuğuna sahip çıksın
kendini ay’ın toprağında yaşayan zümrüdüanka sanma
ve rüyanın içindeki tilkinin sivri dişlerine de sahip değilsin
şuurunu kaybetmiş zamanların üfleyişlerine
uzun yıllar geçti
içimde binlerce fay kırığı
artık hiçbir deprem yıkamaz
hiçbir ölüm beni öldüremez
tanrı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!