Velhasıl, şiir gibisin,
Ve ben her mısranı ayrı severim,
Geceye düşen yıldız gibi,
Yüreğime saplanan özlem gibisin.
Yolların sonu sana varmaz,
Ve sen…
Bir şehrin unuttuğu sokaklar gibisin,
Her adımda kaybolan izlerin,
Her köşebaşında unutulan benliğin.
Duvarlarına yazılmış yarım cümleler gibi,
Ben de biliyorum,
bu dünyada bize vuslat yok.
Ben de biliyorum,
hiç kavuşmayacağız.
Ama sen neden acele ettin ki?
Yağmurda yürümeyi çok seviyorum,
Çünkü hiç kimse ağladığımı anlamıyor.
Gözyaşlarım, gökyüzünün unuttuğu dualar gibi,
Toprağa karışıp sessizce kayboluyor.
Şehir ıslanıyor, yollar titriyor,
Hissetmeden anlayamazsın bazı şeyleri,
Yağmur yağdığı kadar değil,
Sana değdiği kadar ıslanırsın.
Gök gürültüsü kadar değil,
İçinde koptuğu kadar korkarsın.
Beni yandığım ateşe hayranlıkla görmüşler
İçimin çığlıklarını meşale sanmışlar
Her kor düştükçe ruhuma, alkış tutmuşlar
Ben yanarken seyre dalmış, adına “aşk” demişler.
Ateşti o, evet — hem sevgili, hem cellat
Sen aklıma düştügünde,
kan kaybeden bir şiirin dizeleri toparlanırdı.
Bir çocuk düşerdi içime,
elleriyle gökyüzünü kavrayan,
dizleri yaralı ama gülümseyen.
Kalp mi lâl eden sevdayı, yoksa dil mi?
Suskunluktu belki yerde kalan en derin iz,
Kalpte yanan ateş, dilde söner mi?
Dilin anlatamadığı, gönülde gizlidir aşk.
Her gözyaşı bir inci misali süzülürken,
Yine güneşi batırmışsın gözlerinde,
Bir akşam daha çökmüş içinin kıyısına.
Bakışların deniz gibi dalgasız,
Sanki her şey susmuş, sen bile kendine yabancı.
Kim bilir hangi kelime yaktı canını,
Sen bana bakınca, dünya susuyor,
Bir tek sen kalıyorsun,
Ve ben, sadece sana yakışıyorum.
O gözlerin yok mu, gecenin tam ortası,
Bakışlarında hem cehennem var,
Hem cennetin en unutulmaz köşesi.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!