Söyle, hangi dizeye sığar gözlerinin sessizliği?
Hangi kelime, senin kadar dokunur bir yüreğe?
Adını yazmaya kalksam,
Kâğıt yanar, kalem kırılır,
Çünkü sen kelimelerden büyük,
Cümlelerden uzak bir yerdesin…
Maviye küsmüş denizler gibi,
Gökler bile hasret kalmış yıldızlara,
Ve ben en çok siyaha yakışırım,
Çünkü karanlıkta saklıdır ruhumun yarası.
En çok siyah yakışır bana,
Siyah kan boşalan bir gecenin şafağından yazıyorum.
İçimde suskun bir tufan, dilimde mühürlü bir ağıt.
Gökyüzü, yarılmış bir yürek gibi kan sızdırıyor,
Ve ben karanlığın alnına yazılmış bir cümleyim artık.
Gecenin damarlarında ölüm geziniyor usulca,
Sevmeyen kalplere denk geldik,
Dokunmayı bilmeyen, hissetmeyen,
Bir gülüşe hasret, soğuk bakışlarda,
Kendi yalnızlığına mühürlü yüzlerde,
Kaybolduk…
Son defa yazdım kalbimden akan nehirleri
Bir daha dönmesin diye, içimde ne varsa sana dair.
Her damla, yılların susarak biriktirdiği çığlık,
Her kıvrımında unutuş, her akıntısında yara vardı.
Sana susarak büyüttüğüm bir ömrü,
Söyle doktor,
Kaç yara dikilir bir ömre?
Kaç acı sığar bir kalbe,
Ve kaç nefes eksilir içimizden,
Ağrılar geceyi delip geçerken?
Susmanın dilinde seni seviyorum demek,
En ağır cümleleri sessiz harflerle kurmak gibi.
Bir bakışın içindeki fırtınayı,
Bir dokunuşun özlemle sızlayan yanını
Anlatamamak gibi.
Tut yüreğimden, düşmesin uçurumlara,
Titriyor bak, incecik bir dal gibi rüzgarda.
Ne yangınlara dayandı bu göğüs kafesi,
Ama şimdi bir nefes kadar kırılgan.
Tut yüreğimden, kör kuyularda kaybolmasın,
Unutma beni,
Bir gün en sakin uykundan uyandığında,
Pencerenin önünde duran solgun çiçeğe bakarken,
Rüzgârın taşıdığı bir eski şarkıda,
Unutma beni.
Ve ben, sevdanın göğsündeki o adam,
Hançerlenen gecelerin tam ortasında,
Yüreğimde bir yangın, adında kor olan,
Suskun yıldızlar şahidim, kelimeler yorgun.
Her nefesimde sen varsın, yokluğunda boğulan,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!