Ali Tekmil Şiirleri - Şair Ali Tekmil

Ali Tekmil

• Şair; kanatları üzerine güneşin gölgesinden başka gölge düşürmeyendir. Günışığının ince dilinden gayrı bir sergene serilmeyen.

• Zaman gelir, şairin açık kolları / kanatları önünde durur. Bildiği bütün duaları okur …ve izin verilirse, geçer.Zamanı, bir emirle durdurup; ayaklarını dilsel bir kelepçeyle kilitleyendir, şair.

• Tepeler tepelere yaslanır, dağlar dağlara. Şair; dağların, gölge tutmayan cindoruklarına. Yalnız bulut soylu kanatlar- kartal uçuşları- ve mevsimlerin doyumsuz senfonisi…Yelin, yağmurun, kar ve dolunun dağuçlarında asılı avazı. Zamanın, her adrese başka ayaklarla uğraması…

Devamını Oku
Ali Tekmil

Şiir:

• Sırtımı dayadığım sayrılık.
• Gözümü bağladığım güven kapısı.
• Göğsümü dinlendirdiğim dalga.
• Ellerimi doladığım saç bağı.

Devamını Oku
Ali Tekmil

• Bu kadar mı güzel bakılır! Gün ortasına bu kadar mı güzel oturulur! Bu ağacın dallarına garanti Şiir takılır.

• Saç tamam, saçak tamam. Göz tamam, gözlük tamam. Bir, bakış eksiği kalmış; baştan buğulu, bir de dizlerine kapanması aşkın: Şiir; aşkın ağrı iklimi.

• Şiir:

Devamını Oku
Ali Tekmil

Güzel çocuklar yürüsün diyedir şiir
Gözleri ışısın diye güneş
Elleri büyüsün diye ekmek elleri
Dilleri büyüsün diye ninni
Suyu sunağı olsun diye
Düş bulakları

Devamını Oku
Ali Tekmil

Şiir; başta algılama, adlandırma ve tanımlama çabasıdır. Hergün antenlerimize çarpan dış dünyanın sinyallerini dil yardımıyla algılayıp anlamlandırma. Böylece gerçekliği tanımlamış oluruz. Nesnel dünya zihnimizde açık hale gelir.

Sonra bu, tanımlanan ' verili dünya ' ile bizim dünyamız - tanımlamayı yapan öznenin iç dünyası - arasında çatışma başlar. Bu dünya bizim arzularımızdan, emellerimizden oluşan; görmeyi, yaşamayı istediğimiz dünyadır. Böylece de verili olanı arzu edilenle değiştirme zorunluluğu doğar. Şairlerin ya da tüm sanatçıların sürekli bir tedirginlik, yerinde duramamazlık içinde oluşları; hep bir arayış içinde olmaları da bundandır belki de. Karşılarında duran, ya da içinde yaşadıkları gerçekliği çirkin bulmaları ve güzelleştirme çabaları...Verili olanı arzu edilenle değiştirme zorunluluğu neden doğar, doğmasa olmaz mı, ya da herşey olduğu gibi yerli yerinde dursa ve hep aynı kalsa olmaz mı? - Buna kavramlar ve bütün soyut dünya da dahil- İnsanın içindeki değiştirme dürtüsünün kaynakları nelerdir? Bu konu beni aşar. Ama bilebildiğim dış dünyadan gelen ' ileti ' lerin, uyaranların insanın içinde bir hareketlenme yarattığıdır.

Bu hareketlenmeyle birlikte tanımlanan duyguların, ilişkilerin, renklerin, kokuların, seslerin, biçimlerin...yine dil yardımıyla yaratıcı öznenin olmasını istediği ' dünya ' ya aktarım süreci başlar. Ama yenileriyle değiştirilmiş olarak. Buna yaratma süreci de deniyor. Bu sürecin bütün giz ' leri de henüz tam olarak çözülememiştir. O anda beyinde neler olup - bittiği de henüz araştırılmaktadır. Ama epeyce de yol alındığını biliyoruz. Bu süreçte şiir kurmaya çalışan özne ' nin
elinde, arzu ettiği dünya ' yı kurabilmek için birçok araç vardır. Ama temel araç ' sözcük ' tür. Onların ağırlıkları, yeğnilikleri, boyları - posları, sesleri, renkleri, kokuları, tatları, uçarılıkları vb. yaratıcı özne'nin işine yararlar. Fakat bu dünyanın bir ' dengeler dünyası ' olduğunu da ta başından bilir, şiir özne'si. Anlam, müzikalite/ ahenk, biçim, ileti...yönleriyle dengeli bir dünya olmalıdır bu ' dünya.' Duruma göre bu öğelerden birisi ötekilerin haklarını kullanıp biraz öne çıkabilir, ama yine de aşırıya kaçmamalıdır. Bu ' dünya' yı oluşturan yapıtaşlarının uyum içinde olmaları beklenen bir durumdur ve neredeyse zorunluluktur.

Devamını Oku
Ali Tekmil

Bulunduğumuz yerden her şey nasıl görünüyor?
Dünya, insanlık tarihinin belki de en ağır bunalımının içinde…İnsan için tasarlanıp üç yüzyıl önce “uygulamaya konulan” düzenek eskimiş, iyice paslanmış ve çürümüş durumda.Birileri yedek parça bulmak için Yugoslavya, Afganistan, Irak…topraklarını didik didik arıyor ama, parçanın uyup uymayacağı; ya da uyarsa da ne denli ”ömürlü” olacağı bilinmiyor! ..

Derin bunalım her şeye; her köşeye, her bir şeye sinmiş durumda, salgın…Aslında egemen erk, kendi vazettikleri dışında başka bir şey yapılmasını; hatta düşünülmesini bile istemiyor.Onunkisi; yalnızca kendini yeniden üretmek ve ayakta kalmak:Korkunç bir varolma mücadelesi…

Tüm yeryüzünün kontrol edilmesi gerekiyor.Bu kaçınılmaz bir zorunluluktur.Farklı kanalların tıkanması, farklı çekim merkezlerinin dağıtılması gerekiyor.Bu; bir,” dünya imparatorluğu! ”…Küresel Yeni Ortaçağın “Yeni İmparatorluğu”.Bütün alanlar yaşamsal.Ekonomik,politik,askeri,kültürel,dinsel…bütün alanlar.Aklımıza gelebilecek her şey…

Devamını Oku
Ali Tekmil

Bence: Öğrenilebilir. Herkes öğrenip başarılı, çok başarılı bir biçimde şiir yazabilir demiyorum,ama dil'in, soyutlama yapabilmenin, söz'ü 'gerçekliğinden' kurtarıp üst söz/ öte söz yapabilmenin; giderek imgeselliğe dönüştürebilmenin gizlerini öğrenenler elbetteki şiir yazabilirler. Şiir de bir sanat dalının; yazın sanatının bir kolu olduğuna göre; kuralları olan, bu kuralların öğrenilip uygulanabildiği bir disiplin olduğuna göre çok da büyütülecek birşey olmasa gerek. Ancak Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın genç şairlere öğütleri anımsanırsa; bu alanda gelişmenin ve seçkin ürünler verebilmenin, ne gibi 'çileleri' göze almaya bağlı olduğunu da unutmamak gerekir. Öğrenilen akademik birikimin, üzerinde dans edeceği bir yetenek söz konusu değilse elbet ürünler de o denli yavan ve tatsız- tuzsuz olacaktır. Ama bir de bu öğrenilenler büyük bir yetenekle birleşirse... o zaman seyredin siz... Sanırım baş yapıtların ortaya çıkma öyküleri de buradan geçiyordur.

Devamını Oku
Ali Tekmil

Şiir; bireysel/ırasal ve toplumsal iç içeliğin ses, renk, koku, müzik,biçim, ilişki …vb. gibi kışkırtıcı öğelerle şair özne içinden geçerken kazandığı imgesel ve çağrışımsal yapı olarak dibe çökmesi.

Böylece de “iki tarafın” hem göreceli bağımsızlığından, hem de birbirine yaşamsal “muhtaçlığından “ söz ediyoruz.

Maddesel elle tutulurluğu dış kabuk olarak adlandırabilirsek, özsel / öznesel öğeleri de çekirdek olarak düşünebiliriz.

Devamını Oku
Ali Tekmil

taş idik
eskil zamanların şarkısına çilingir
yeldi yağmurdu
çilli kızın türküsüydü
lir yürümesiydi ince belli aşkların üstüne
horon sirtaki ve halay üçlemesiydi

Devamını Oku
Ali Tekmil

taşı oturttum karşıma
bir damla düş damlattım diline
dağıldı

Urla’yı kaldır dedim üstümden
yekinip yele vereyim kendimi

Devamını Oku