218.
Aceleden üzerinde pek durulmamış bir ihtimal gibi
Daha mühim şeylerin arasında kaybolup gitti çığlıklarım..
-Oysa çocukken bi anne dememle koşup yetişirdi annem-
219.
Birini çok çok üzdüğünüzü aylar sonra anlarsanız ne yaparsınız? Onun canını çok acıttığınızı, onulmaz yaralar açtığınızı ve daha da kötüsü o yaraları açtığınız zaman bunu hiç fark edemediğinizi çok sonra anlarsanız ne yaparsınız? Ve o biri sizin için çok kıymetliyse, en azından bir zamanlar öyleyse? Ve ne yaparsanız yapın telafi edemeyeceğinizi, içiniz de yansa, deli gibi üzülseniz de elinizden hiçbir şey gelmeyeceğini anladığınızda ne yaparsınız? Ne yapabilirsiniz? Hiçbir şey. Tek bir şey dışında hiçbir şey.. Artık mutlu olması için dua edersiniz. Unutmuş olmasını, ona yaptığınız kötülüğü artık aklına getirmiyor olmasını umarak, mahçup bir röntgenci gibi uzaktan uzağa ondan haber almaya çalışıp, mutluluğuyla içinizi bir nebze olsun rahatlatmaktan başka hiçbir şey..
22.
Büyüdükçe bir şeyi şaşkınlıkla farkettim. Diğerleri hakkında çocuk aklımla vardığım yargı doğruymuş. Büyüklerin dünyası gerçekten çok sıkıcı ve üzüntüden başka hiçbir vaatleri de yok. Ve bu durumla baş edebilmemi sağlayan, tam olarak onlardan biri olamasam bile içlerinde, kıyıda köşede bir yerlerde çıldırmadan yaşayabilmemi sağlayan yegane dostlarım hala kitaplarım. İyi kötü ayrımı yapmadan sahip olduğum ve okuduğum bütün kitaplarla yaşamım boyunca hep gurur duydum. Ama bazı kitaplar, daha doğrusu benim o kitaplarda bulduklarım diğerlerinin hep bir kaç adım ötesindeydi. Ve zamanla okuduğum kitaplarla içinde bulunduğum ruh hali arasında simetrik bir uyum ortaya çıktı. Bugün de oynamayı sürdürdüğüm keyifli bir oyun keşfetmiş oldum böylece.. Hala canım çok sıkkınsa Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okurum. Holden ile birlikte masumiyetin kayboluşunu ve bunun insanı delirten trajedisini yaşarım. Çok öfkeli olduğum zamanlar George Perec okurum. Dehası ve okuyan herkesin sinirini bozacak ukalalığı onunla birlikte bütün dünyaya meydan okuyormuşum gibi bir hisse sürükler beni. Kendimi çok yalnız hissettiğimde Tutunamayanları okurum. Selim’ in herkesin gözünün içine yalvararak bakıp “canım insanlar” demesi ama hiç kimsenin durup onu anlamaya çalışacak kadar vaktinin olmaması ruhumda bir yerlerin çivisini söker. Aşık olduğum zamanlar Marcel Proust okurum. Dev eseri Kayıp Zamanın İzinde etrafımızda gördüğümüz her şeyin, her ayrıntının edebiyatta ve yaşantımızda bir değeri olduğunu ve bütün güzelliklerin de ayrıntıların arkasına saklandığını anlatır bana. Hiçbir şey hissetmediğim zamanlarda da Ahmet Hamdi okurum. Huzur ya da Saatleri Ayarlama Enstütüsü benim için zamanın durduğu ve onlar elimde olduğu sürece hiç akmayacağı kutsal birer objeye dönüşür..
220.
Kötü alışkanlıklarım olup olmadığını sordu sonra. Beher seviyede içki ve sigara kullandığımı, mütemadiyen iddaa ve at yarışı oynadığımı, ayrıca da Kafka okuyup Ferdi Tayfur dinlediğimi söyledim. İçki ve sigara makul seviyeye çekilebilir, şans oyunlarından da el ayak çekmek mümkün ancak Kafka ve Ferdi Tayfur pazarlık konusu bile yapılamaz diye de ekledim. Açık birer oralet daha söyledik. Sonra kalktı, pazara gidip bakla alması lazımmış. Yüzüne güle güle dedim, içimden de siktir git. Kendi kendime ‘…, bir sabah uyandığında kendini dev bir ayıya dönüşmüş olarak bulur’ diye mırıldandım. Peşinden de Ferdi Baba’dan Postacılar’ı ıslığımla piç ederek ağır ağır masadan kalktım. Cebimde yarım paket sigara vardı, akşam Beşiktaş’ın maçı vardı, annemin yüksek tansiyonu vardı, çevremde koşuşturan herkesin çok işi vardı, galiba bir tek benim hiçbir şeyim yoktu. Aptal bir gülümseme yerleşti birden dudaklarımın kenarına. Olsun dedim, olsun, siktir et..
221.
Yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. On yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. Bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi..
Şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. Bok yesin her şey değişir diyen filozof. Ne dünya, ne insanlar, ne çekilen acılar değişiyor. Sadece rüya görüyor ve umutsuzca uyanacağımız anı bekliyoruz..
Bir meyhane sandalyesi ya da onkoloji kliniği ya da rahat ev yatağı, ne fark eder? O kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile dokunamıyoruz birbirimize..
222.
Sen ne yaparsan yap sabah olur. Beş bilmem kaç sikim milyar yaşında lan dünya. Bak bakalım geriye, kaç kere doğmamış güneş?
Çok içtiğin, kafanın durdurma kolu bozulmuş atlıkarınca gibi döndüğü ve bokuna kadar kustuğun geceleri düşün. Şey dediğin hani ‘Ulan bir daha böyle içersem siksinler beni! .’ Ee bak bakalım kaç gece daha deliresiye içtin, içmeye tövbe ettiğin gecelerin üstüne.
Bazen gücün masadaki peyniri kesmeye bile yetmez. Öyle zamanlarda iyi ki Orhan Gencebay var dersin. Ve sessizce akan göz yaşlarını gömleğinin koluyla silerek mırıldanırsın. ‘Olsun lan, ne kaldı ki şurada sabaha..’
223.
Ah herkese bir park lazım tek başına ağlamalık
Yandığı yerin uzağında nasıl da şaşkın canımız
Teselli teşebbüsleri yerin dibine batsın
Herkes sussun yahut içinden şarkı söylesin
Bir yer var tahammül sınırının ırzına geçen
224.
Ferdi Tayfur’dan bir şeyler çal usta dedim. Olmazmış, orada arabesk çalmıyorlarmış. Arabesk değil dedim, Ferdi Tayfur istiyorum bir tane. Tamam işte abi dedi öyle şeyler çalmıyoruz. Ne çalıyorsunuz peki dedim? İstediğiniz bir türkü varsa çalabiriz abi dedi. Bi 50′ lik Bomonti bi fıstık ver sonra uzun süre masaya yaklaşma dedim. Öyle şeyler çalmıyorlarmış. Piçler! !
225.
1997 yılında öğrenciyken saçma sapan bir tekel bayiinde çalışıyordum. Geç vakitte işten çıkıp üç bira bir paket fıstık alıp yurttaki odama gidiyor, Ferdi Tayfur dinleyip, bol bol sigara içip saat dört gibi ancak uyuyabiliyordum..
2013 yılında öğretmenim ve yine gayet saçma sapan bir işte çalışıyorum. Geç vakitte bardan çıkıp üç bira bir paket fıstık alıp evdeki odama giriyor, Ferdi Tayfur dinleyip, bol bol sigara içip saat dört gibi ancak uyuyabiliyorum..
226.
Kendimi tek bir cümleyle tanımlamam gerekse ‘tam olarak hiçbir şey ama herşeyden de birazcık’ diye tarif ederim.. Sağcılar fazla solcu buldu beni, solcular da hep biraz sağcı. Tam olarak hiçbir yere ait olamadım. Anneme göre evlatlığımda, sevgililerime göre sevme şeklimde bir eksiklik oldu hep. Aramadıkları sürece aramadığım arkadaşlarım vefasızlığımdan, kendileri için neredeyse hiçbir şey yapmadığım öğrencilerim ilgisizliğimden şikayet ettiler..
Uzun yıllar önce bir balığım vardı, sahip olduğum ilk ve tek evcil hayvanım. Sazanaki’ydi adı. Hayvanı bana kakalayan arkadaşım Japon sazanı olduğunu iddia etmiş, ben de kabul etmiştim ve adını da Sazanaki koymuştum. Sevgilimden ayrılmıştım, canım çok sıkkındı, yaşayan, gözlerinin içine bakabileceğim ve konuşmayan bir canlıya ihtiyacım vardı evde ve balık bu kriterlere son derece uygundu. Sonradan ortaya çıktı foyası, eve gelen nadir arkadaşlarımdan biri ‘Ne Japon sazanı lan bildiğin kırmızı dere balığı bu’ deyince büyü bozuldu. Ama sevmiştim ben hayvanı, ismini de değiştirmedim o yüzden. Öyle yaşadık gittik bir süre. Sadece uyuduğum ve içki içtiğim bir hafta boyunca yem vermeyi unuttum kendisine. Yaklaşık bir hafta sonra ayıldığımda fark ettim tabi durumu ama yem vermeye de üşendim. İnatla yaşamaya devam etti hayvan. Ben de merak ettim yem vermezsem ne kadar yaşar diye. Hesapta iyice zayıfladığını ve artık dayanamaz hale geldiğini görene kadar bekleyecek, sonra yemleyecektim kendisini. Hiç sesini çıkarmadı hayvan. Fizyolojisinde de bir değişiklik olmadı. Bir sabah kalktığımda öldüğünü gördüm. Çok asil bir ölüm dedim içimden ve alüminyum folyoya sarıp küçük bir cenaze töreniyle karşıdaki çamaşırcının kapı önündeki saksısına gömdüm. Sonra da aklıma bile gelmedi kendisi. Şimdi sorun şu. Aradan geçen onbeş yıldan sonra ilk defa o balık için üzülüyorum ve şu an resmen gözlerim dolu. Yapmış olduğum hayvanlıktan dolayı gecikmiş bir vicdan azabı mı çekiyorum yoksa yaşlanmaya mı başladım bilmiyorum. Bildiğim şu, eğer bir balığınız varsa sakın onun açlıktan ölmesine izin vermeyin. Yoksa onbeş sene sonra bir akşam ferdi tayfur dinleyip acıbadem likörü içerken o balık birden aklınıza gelip içinizin sızlamasına ve ağlamanıza neden olabilir..




-
Ömer Tuğrap Konak
Tüm Yorumlarfcgyjntyhthy