Ben senin tek zaferinim sakın aklından çıkarma
Peleponnes savaşlarını da Spartalılar kazanmıştı
Penelope Cruz fena kadın sayılmaz
Demek ki fenalık bir tür vitamin eksikliğidir
Ya da bunları boşver şimdi
Madam Cruie Oscar mı almıştı Nobel mi?
Ortadoğu ayakta. Hz.İbrahim'den sonra tarihinin en onurlu put kırma girişimine soyunan Arap halkları tiranların saraylarını teker teker başına yıkıyor. Tunus, Fas, Mısır derken Libya, Bahreyn, Yemen. Ve hiç kuşkusuz teyakkuz halinde bekleyen diğerleri. Son otuz yıldır emperyalizmin oyuncağı olmak bir tarafa emperyalizmin bizzat kendisi haline gelen Mübarek, Kaddafi ve benzeri diktatörlere, ruhlarını satın alan çok uluslu petrol şirketleri bile yardım edemiyor bu kez. Çepeçevre etrafını sardıkları Filistin halkının acılarına ve çığlıklarına inatla kulaklarını ve kalplerini kapatan, yardım etmek bir yana yok sayma politikalarıyla İsrail'i cesaretlendirip tarihin en büyük kitlesel kıyımına yol veren Mısır'ın son firavunu; gittiği her yerde çadır şov yapan, futbol klüpleri, petrol şirketleri ve İsviçre bankalarındaki 80 milyar dolarıyla tek başına halkının toplam milli gelirinden daha fazla servete sahip Trablusgarp zorbası. Ve ülkelerini CIA'nın iğrenç emellerine peşkeş çeken şeyhler, emirler. Söyleyin şimdi kim yardım edecek size? . Bakalım arkasına saklandığınız uluslar arası yahudi lobisi ve Amerikan gizli servisi kıçınızı kurtarabilecek mi? Evet sıçtınız oğlum siz. Maldan mülkten vazgeçip kıçınızı kurtarma hesapları yapmaya başladınız bile. Keyfinizce yönettiğiniz, histerik siyonist planlara alet ettiğiniz, baskı ve zorbalıkla korkutup koyunlaştırdığınız halklarınız artık uyandı.. Artık bedel ödeme vakti. Son otuz yıldır Filistinli çocukların akan her damla kanında ve göz yaşında 'emeği'olan Hüsnü Mübarek ve şahsiyetsiz petrol zengini muadilleri. Allah büyük dedik size inanmadınız. Alma mazlumun ahını dedik her şeylerini aldınız. Aşağılık kişisel hırslarınız ve satılmış ruhlarınızla uygarlıkların beşiği Mezopotamya'yı kan gölüne çevirdiniz. Ama buraya kadar. Kolay ölüm yok size oğlum. Ruy-i Mahşer de sizi nasıl cezalandıracağını Allah bilir elbet. Ama buradan öyle kolay kurtulamayacaksınız. Emperyalizmden canı yanmış bütün mazlumların lanet ve bedduası yakanızı bırakmayacak. Yaşasın kardeş halkların soylu direnişi..
ben obi wan kenobi değilim sevgilim
ışın kılıcım yok, kahrı ikiye bölemem
olsa olsa bağımsız film çekme heveslisi
düşük bütçeli işler yapmak zorunda kalan
uzakdoğulu bir yönetmenin
üçüncü sınıf komik kostümlü kahramanı olabilirim..
ışığın kırıldığı yerde göz yaşının ne hükmü var
nasıl da dönüyor gün farkımızda bile değil
bu karıncalar bu otlar hepsinin var bildiği
ben küçüğüm dünya büyük aklım bir türlü ermiyor
şu saatte kim bilir kaç japon işe gidiyor
kaç nepal'li tapınakta kaç çad'lı aç kim bilir
Al işte düştün sen kendin düş kapımın yan dalı
Göğsüm daralsa da biraz yakamda bir ferahlık
Taliydin hem izafi as'lolmadan kayboldun
Vehimdi zaten mutluluk kaybın sayılmaz vahim
Temaşa bekleme boşa belki hayırdır gidişin
Yüksek sesle konuşma olur mu benimle? Fısılda yeter, duyarım ben, bağırma ne olur.. Ve lütfen benim sesimin yüksek perdeden çıkmasına da aldırma. Kalabalık evde büyüdüğüm için birbirimize bağırmadan duyuramazdık sesimizi. O yüzden küçük harflerle konuşmayı bir türlü beceremedim. O zamanlar da farkındaydım aslında, ne kadar çok bağırırsam o kadar az anlaşılıyordum, ama bu bir aile geleneğiydi. En çok babam bağırırdı anneme, ara sıra da annem babama. Öyle anlarda kendimi mutfağa kapatırdım ve seslerini duymamak için bağıra çağıra saçmalardım. (Saçmalamaya meyyalim ta o zamanlardan miras olmalı) Ama ne yaparsam yapayım duyardım. Ya ellerim çok küçüktü ya da kulaklarım çok büyük. Bir türlü tam olarak kapatamazdım. Mutfak kapısının altından sızan ses, kapatamadığım kulağımın içinden beynime girerek beni yiyip bitirirdi. Hiçbir şey anlamazdım. Neden kavga ettikleri hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Galiba onlar da bilmiyorlardı nedenini. Onlar amaçsızca birbirlerine bağırırdı, ben de kendime. Yıllarca sürdü bu drama ve kulaklarımla ruhum arasındaki zar yavaş yavaş yırtıldı. Şimdi sen ne zaman benimle yüksek sesle konuşsan, kulağım değil ruhum titriyor sanki. Yapma olur mu? Bana bağırma, fısılda yeter, duyarım ben..
İnceliklerden pek nasiplendiğim söylenemez. Yıllarca kendimle ve herkesle girdiğim kavga bedenimde kirpi oklarının oluşmasına neden oldu. Şimdi sen elini uzattıkça canını yakacaklardır. Normal.. Eğer istersen ve yeterince sabredebilirsen onları tek tek koparman mümkün. Ama iyi düşünmelisin, eğer yarıda bırakacaksan hiç başlama ne olur. Ya tamamen yol at bütün dikenleri, ya da hiç uğraşma..
Beni anlamadığın zamanlar da olacaktır. Saçmaladığım, ne yaptığımı bilmediğim.. Anlamaya çalıştıkça ve anlayamadıkça sinirleneceksin. Ama şunu unutma, öyle anlarda ben de bilmiyorumdur neyi neden anlatamadığımı. Bana yardım et, beraber anlamlandıralım beni. Kırılma, küsme, kaçma.. Senin gücün benden sevilebilecek bir adam yaratmaya yeter, unutma..
Layıksan da bilemem uzağındayım ben sevmelerin
Peronlar dolusu küfürüm battım tepeden tırnağa
Kimde neyi kınadıysam dolaşıp beni buldu
İkimiz bir hatayız sevişmesek iyi mi ne
Belki bir tür fanteziyim gerçekte ağır aksağım
Bende iyi olan her şey bir tür halüsinasyon
Ben bir kere ölmüştüm ve sen yanımda yoktun
bir kere ben sen yanımda yoksun diye ölmüştüm
artık yanımda olmaman sadece lüks eksikliği
kedi değilim tek canım var ben o zaman ölmüştüm
Ben o zaman ölmüştüm sen şimdi duyuyorsun
Mutluluğa alışık olmayanlar azıcık mutlu olduklarında ne bok yiyeceklerini şaşırırlar benim gibi. Bünyeleri kaldırmaz işlerin yolunda gitmesini mutlaka bir terslik yaratmak zorundadırlar. Bilirler aslında, sadece susup bekleyenler kazanır, ama beceremezler. Mutluluk hormonu mu ne haltsa beyinde yayılmaya başladığı vakit hücre deformasyonu da baş gösterir peşinden. Kriz zamanlarında zehir gibi çalışan o kıvrımlı et parçası çalışmaz olur. Hayatları boyunca birilerinden ilgi görmek için didinip dururlar, öyle birini bulduklarında da hep öyle birini beklediklerini unutup saçmalamaya başlarlar. Kendilerini bir şey zannettikleri için kontrolü hemen ellerine almak isterler. "hayır canım" lar başlar hemen, "bu kitabı mutlaka okumalısın" lar, "onunla görüşmeni istemiyorum" lar.. Master programına öğrenci hazırlıyor sanki.. Sana ne lan bırak okumasın, dokunma kiminle görüşüyorsa görüşsün. Ama olmaz her şeyin en iyisini biliyordur ya beyzade onu da kendi mertebesine yükseltmek için elinden geleni yapar. Beklediği ilgiyi gördü ya artık kibir ve ukalalıkta kimse onun eline su dökemez. Yalnız burada bir parantez açmak gerekir. Karşı taraf bu duruma başta karşı çıksa mesele bu kadar büyümeyebilir aslında, ama genelde kölemen bir tavırla her istenileni yaptığı için aynı nisbette beyzadenin de kıç kalkması tavan yapar. Bunun ilelebet böyle gideceğini zannederken birden bire bir kişiliği olduğunu hatırlayan hanım kızımız ufak ufak homurdanmaya başlar. Ama geç kalmıştır. Bunu bir taktik meselesi zanneden delikanlı müdahalelerinin dozunu gitgide artırır ve sonuçta kaçınılmaz olanla yüzleşilir. Hanım kızımız alıp başını gider, beyzade alık alık etrafa bakar.. Sonrası, kendi kendine hesaplaşmalar, hayıflanmalar v.s.. Böylelerinin mutlu olmaya hakları yoktur, hatta mutlu olmalarına gerek bile yoktur. Alışık değillerdir çünkü, azıcık mutlu olduklarında ne bok yiyeceklerini bilemezler...
Rakı masasından aç kalktığımız gecelerden biri. Son tramvaya yaklaşık yarım saat var. Yürürken birbirimize bakıyoruz Caner'le..
"Mc Donalds'a girip Big Mac yiyelim mi? "
Çok canım istemiyor aslında. Ama diğer seçenek olan kokoreçi hiç istemediğimden peki diyorum gönülsüzce, yiyelim. Önündeyiz de zaten dükkanın. Giriyoruz..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!