durdum!
durdu…
dur levhasına sarılmış
bir çocuk gibiydi
aşk,
kelimelerin ana diliyle seslendim sana,
hem de çıkıp yüreğimin en yüksek yerine
sense kapatıp pencereni,
çektin hem tül
hem de kalın perdeni
şimdi sensiz ne edeyim
parmak uçlarıma düşen sızıları
nasıl dindireyim
giderken, öğretmedin ki bana
ben şimdi sensizliğin doğurup
yüreğimde kol gezdiği
Konuşunca nar çiçekleri açardı cümlelerinde
Yeşile çalan gözlerin buluşurdu deniz mavisiyle
Karışırdı meltemler saçlarına
Sen inadına otururdun görkemli kayalara
Göğe yakın olurdun yere uzak
Zapt ederdin tüm yıldızları
tepeden bakınca bize
aynı pergel gibi görünüyoruz
tek farkımız
pergel kendi ekseni etrafında dönerek
daireler çiziyor
bizse dünyanın etrafında dönerek
Anlasam ki
sakalımın bir kılı
ortak sırrıma,
tutup koparırım onu
cımbızla
ne kalmak iş
ne gitmek
kalsan, gideni beklersin
gitsen, gelmesini.
28.09.2005 \ 01:43 Burdur
en çok gülmelerini severdim…
gökkuşağından çaldığın renkleri,
dudağına sürüp
gökyüzünü kıskandırdığın için olsa gerek…
en çok gözlerini severdim…
ha bir havuz,
ha uçsuz bucaksız okyanus…
bakmayınca seninle,
hepsi
bir damla gözümde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!