Kurdu garip bir şekilde gammazlamış tilki, her gün çıktığı dolaşmalarda evine artık yeterince ekmek biriktirmiş olacak ki, biraz da eğlenmeye kadar verdi: “Dur bakalım, az da avarelik yapalım.” Elleri cebinde ormanda dolaşmaya başladı. Yoldan geçen hızla koşan bi tavşan aniden patikada durdu ve ona şöyle sesleniyor: “Tilki efendi, tilki efendi! Söyle bakalım neden kurtu böyle gammazladın! ” Onun nerden bildiğini anlayamayan tilki çok şaşırdı: “Sen tavşan, hızlı koşarsın ama kahinlik de sana mı özgü acaba? ” diye sordu ona. “Hayır, benim kulaklarım uzun her tavşan gibi ama benimkilerin içinde göz de var.” Diye cevapladı tavşan –Golyat, golyat! tepegöz. o küçük çocuğun sapanla vurmaya kıyamadığı bir cyclops… “Bir altın madeni buldum, sana onu göstereceğim ama bir şartım var” demiş tavşan. “Nedir o? ” “Gidip o kurdu papazların elinden alacak ve bana getireceksin…”
Garip biçimde heyecanlanan tilki koştuğu gibi kapıyı açık bulur. İçeride papazlar yoktur. Koşar ve zincire bağlı kurdu kurtarır ve ensesinden tuttuğu gibi tavşana getirir: “Al bakalım tavşan. Eee…” Tavşan ileriki günlerde kurda okuma yazma öğretir. Der ki “tilkiye güzele akıl yürütmeyi öğreteceksin” diye şart koşar. Kurt da buna uyar. Ama tilki kaçmıştır. Sonra ikisi birden onu aramaya koyulur. Bir ağacın dibinde soluklandıkları ormanda, o an, tilkinin hışırtısını ileriden bir noktadan duyarlar. Onu görebildiği bir an, koşar ve onu yakalar tavşan.
-
Kendini geliştiren öykünün verdiği mesaj:
Dünyada kurnazlık olabileceği gibi, karşılıksız iyi niyet de vardır. Her zaman karşınıza çıkabilir.
Işıkta oynaşan bir deniz
Ki, okyanus ışık ve:
Kumsaldaki kum taneleri
Gibiyiz,..
Ama dalgalar da döver kayaları,
Ve çalkalandıkça kıyılar
Tanrı’yla bir randevun var.
Çünkü bana sordun yar.
Varsa bir ayrılık bu kadar
tam da, Tanrı orada.
Büyük bir ateş gördü
İnerek yeryüzüne serilmiş,
Aldı onu dağıttı
Rüyalarına verilmiş.
Gündüz rüyalarına.
Güzeller güzeli,
çökel şöyle; oyuncak tavşan Felix'in zımparaladığından
daha başarılı sürtünmesi
lavabodan süzgeçte,
tüysü kıpırdayan algler algısında. Aşağıda ne var? Gel!
-ne demek sezmek! çatı, tavanarası,, derin gök-
Bir zar atımı mesafede işte, bir zar atımı …
Özü her şeyin..
Burada ve orda, şu yatak..
Şu kalbur üstü.
Seçilmiş,
ve ensiz,
Aşkımın kollarıyla sarıyorum seni.
O toplama kampına götürmüşler seni -
bir noktada, sabra gülüp geçen
-adın sanı pek bilinmeyen, yakınında
Prag'ın o ve şu faydacı kaplıca.
Bense ya Herr'in (!) sığınağındaki
Ayın ışığından şiirin,
Bir göz odada süzülerek geldi.
Açılır da
Duran karşında
Uçuşan tül perde,
O ipek savuran ince rüzgar hiç dinmez.
bu harita var ya bu harita,
gökte ve asılı;
ve o, asılı bulunmadı.
gerçekleştirildi.
bu harita var ya bu kırmızı,
(Balkonda, şafakta denize karşı tül
isterikli bir kıpırtıydı bir damlada …
Rüzgarı kendisi mi sanıyor artık bir de?
Ah canım,
sen daha sürükleyicisindir …)
*




-
Nilgün Budak
-
Aynur Özbek
Tüm Yorumlaryeni tanımaya başladığım bi kimlik.. şiir başlıklarını ilginç buluyorum. konular da öyle.. edebi yorum yapmak istemiycem bi şair gibi geldi şimdilik bana. çünki edebi olmak amacıyla yazmıyor sanki.. derdi içini dökmek, derdi bilgileri ve ideallerini paylaşmak gibi geldi.. eh.. şimdilik bu kadar.. se ...
KARMAŞANIN ŞAİRİNE;
Yaşam pek çok farklı gibi görünen alanıyla bile birbiriyle ilintilidir. Senin pek çok farklı ürününde (şiir ve deneme yazılarında) bu bakışı kavrayabilen bir yerden ele aldığın, konuları böylesi bir mercekten bakarak gözden geçirdiğin, olguları birbirine katıp sonra yenid ...