Seni İstanbul'a emanet edemem
Hasis ve kasis bir şehirdir bulamam
Derin gökyüzüdür kayboluşun
Hangi kanatlı rüzgarlarla gelir sesin
Nezaman karanlığı aralar nefesin
Bilemem...
Gözlerim ufukların ardında
Bakışlarım içime dönük
Ellerim çeneme dayalı
Bir susku bilginlere özgü
Anlatamadığım...
Sevgilerden demet yaptım sevgilim
Gonca gonca açan güller içinde
Saçlarına taç yaptırdım sevgilim
Papatyası karanfili içinde.
Seni sevmek bir kaderse sevgilim
O gece:
Bulutsu bir gökyüzüne mahkûm edildik
Sensizliğe savruldu tüm duygular
Durduk yerde yaratıldı dağlar
Şafak sökmeden kanadık
Ferhatın çekicini vurduğu yerde.
Sen güneşim ol
Yolumu aydınlatan,
Sen ışığım ol
İçimde daim yanan.
Ne yıldız ararım göklerde
Ne Ay,
Gün geceyi yalayarak indi gündüze
Zifiri bir karanlığı yudumlayarak
Gecenin koynundan uyanan kader
Kapı önünde izinsiz
Canhıraş bir çığlığın müşfik ellerinde
Çakılı kaldı;
Yağmur sessiz çığlıklarını
Haykırıyor kurak toprağa
Senin gözlerinde buğulu nem
Benim uykusuz gecelerime matem
Bir serçe gezinir yüreğimde
Dudaklarında sarı bir gül
Sen ağlıyor musun
Boncuk boncuk gözyaşı döküyor musun
Nehirler akarken denizlere
Çağıl çağıl inleyen yürek sesimi
Yüreğinde duyabiliyor musun
Kadehlerimde buğulu bakışlarımı
Devren satılıktır gökyüzü,
Ne güneş umurumda ne yıldızlar
Sensizliğim; uçsuz bucaksız karanlık
Lotusun kuruyan göletinde
Boynu bükük kaldım bir başıma.
Alışamadım yokluğuna
Şehitler yürüdü kızıl ufuklara
Bakır tenlerinin savrulduğu topraklardan
Gül kokulu bahçelerin koynuna...
Yol üstünde kara zebaniler
Avını bekleyen baykuşlar gibi
Kan kırmızı hudutlara sürüldü
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!