noel baba sahiciydi ve tatlıydı horoz şekeri kadar
ciddi dudakların gayri ciddi öyküleri. çalıntı kâğıtlara
dökülürdü geceleri gökyüzü yıldız yıldız.
anneler hep kaygıya gebe, babalar hep gurbette tutsak.
korsan korkusundan kararırdı leğen denizinde yüzen
karton kayıklarımız.
ağladı, kan sızdı dudaklarından
karardı kahrından sırtındaki tül,
muhteşem bir tablo gibiydi o an:
gözlerinde yağmur ve ağzında gül.
kimdi yarasına tuz basan onun?
hasat da harman da olsa, iki eli kanda da olsa,
şaşmazdı, bırakılmazdı babamın öğle uykusu.
o, yer falan seçmezdi, uzanırdı nerde bulursa
ve yatar yatmaz başlardı o müthiş horultusu,
tek sözle bir hastalıktı babamın öğle uykusu.
ömrümün altmışlık kurdu
benliğimi kemirirken
karşı evde bir şey oldu:
bir kız baktı pencereden.
çiçek açtı yanakları
anahtarcı, bir anahtar yapsana,
hünerini, sanatını gösteren bir anahtar,
el emeği göz nuru, sana yakışırcasına.
nedense yaşlıları yadırgıyor kapılar.
öz evimin kapısı önündeyim, sabırsız,
evren bir sır bilmediğim
yarı mekân yarı zaman
bense minik bir zerreyim
yarı küfür yarı iman
indim iyilik dağından
beklenmedik şeylere bayılırım ezelden:
ayın doğuşu gibi aniden, öyle ak pak,
bir yosmanın çıkarak mazi denen tünelden
“eh, nasılsın? ” demesi bakışıyla sımsıcak.
unutulmaya mahkûm bir albümden düşerek
bölüm bölüm bölündü de gökyüzü,
gürledi sularda sesi ölümün;
görülmeyen bir el vurdu gündüzü,
öksüz küreklere yapıştı hüzün.
yaşlı balıkçının bilgeliliği
nereye gitmektedir bu gece trenleri
en uykulu vaktinde en karanlık rayların?
karartıp dünyasını en renkli rüyaların
nereye gitmektedir bu gece trenleri?
ışıkları hep sönük, kapalı perdeleri,
çığlık çığlığa uçuşuyor yine kuşku kuşları alnının
en tenha seherlerinden. vurup vurup kendilerini
vitrin aynalarına gözler içinde en gözde gözlerinin.
kirpiklerin kapısı
bırak aralık kalsın.
bir şiir merdiveninin başındayım ki ucu sana çok yakın,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!