Güneş, bir çılgın
Gök, tımarhane
Çatlayan toprak,
Pişmiş kestane
Yükselen cemre,
eski evler unutulmuyor kolay kolay / çocukluk günleri
hep orada sallanıyor ninni rengi uzak beşiklerde / ayın
aydınlığı çın çın ötüyor bir çıngırak gülüşü gibi / peri
masalları dürülmüş giysilerce bekliyorlar masalcıların
dipsiz torbalarında / uykuyu kaçırmış cadılar kafdağına
ve çivi gibi çakılmış bir sigara dadının arap dudaklarına
istek yelkenlerimiz bu nankör parka
kaç zamandır açılmadı ve niçin, söyle!
susuzluktan mı yanıp dönüşmüş küle
gözlerinin yeşilinde gizlenen anka?
zor işmiş buharlaşmış dost temmuzlarda
umut kuşum düşerken hasret ağına
çırpınır durur
ötmekle ötmemek arasında
şaşarım ruhum nasıl bakıp yarına
düşler uydurur
gülpembe’nin dönmeyişi
gitmez bitmez ağrısıydı
sesi demir dağlara
merhamet çağrısıydı.
yunusça, pir sultanca,
zeybeklerce, efelerce
gece yattıktan sonra
coşar anılar seli,
düşler de düş değildir – yılların belgeseli:
hep aynı köy, aynı sokak, aynı ev, aynı oda…
aralık pencerede – unuttuğun bakışlar,
eminim ummadığım son şansı
kanlı bir piyango bileti gibi
hediyelik bir kitabın
arasında bulacağım
ve unutulmuş havarilerce
uzanmışım sırtüstü vefasına çimlerin
demir atmış bakışım kimsesiz bir buluta,
zaman bir cani gibi tüyüyor sanki tin tin
mekâna veda edip bu derin durgunlukta.
rüzgârgülü mıhlanmış geçmişin kör ininde,
kabuk bağlamak üzre yaraları mazinin.
ayışığı fena yapar beni. gül tozu mu bu
havayı tütsüleyen? ellerimi bul getir.
yaşını göstermiyor saçının dalgınlığı.
benim sevda saatlerim hep sarhoş gelir.
yüzünü çekip çaldığın fotoğraf dijitalse
gözlerinin rengine inanmam zorunlu mu?
o büyük aşkındır
beni ben yapan,
özlemine dalıp yatmak her gece;
her sabah
yanıma girmen usuldan
gizli güneş gibi şafaktan önce.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!