An Çalmak
“Üç vakit”; geçmiş, gelecek ve “An”!
Zamanın 3. Boyutta izafi algılanması, 1. Ve 2. Boyutlarda zamanın aslen olmaması konusunu önceki yazılarımda sık yazdım! Zaman, 3. Boyutta doğrusal gibi algılanır ama tüm boyutlardan topluca bakılırsa aslen zaman yok! “Kuantum fizikte çifte yarık” deneyindeki gözleme bağlı belirleme konusunu hatırlayalım! Gözlemci, zerre boyutunda durumu zaman-mekan, iyi-kötü, büyük-küçük şeklinde gözlemciye izafi belirler! Zerrenin aslında “Küçük” olmadığı, bütün ile aynı özelliğe sahip olduğu; 2. Ve 1. Boyutlarda zerre ile bütünün aynı işleyişe tabi olduğu söylenebilir! Çünkü 3. Boyuttaki izafiyetler, algıyı yanıltır! Bir şey, zaman-mekan, iyi-kötü, büyük-küçük şeklinde izafi olarak belirlenmemiş ise bütünün aynıdır! Gözlemci, gözlem ile göreceli olarak algılar ve o algı sınırına hapsolur!
Gözlemci, izafi belirleme yapmadığında da algılayamaz! Yani gözlemcinin 3. Boyutta algılaması için 3. Boyutun dar alanına sıkışması kaçınılmaz! 3. Boyutun izafi alanına sıkışmadan algılamak mümkün olmadığına göre sınırsız potansiyel nasıl fark edilebilir?
Cazibe Çekim Mücadele
Fizikte “Cazibe”, “Kütle çekimi” olarak ifade edilen “Gravitasyon” konusunu bilirsiniz! Her kütlenin bir çekim gücü var ve bu çekim gücü hacim ile değil kütle ile olur! Hani halk arasında söylenir; “Bir kilo demir mi ağır yoksa bir kilo pamuk mu? ” Çocukların bu soruya; “Demir ağır” demeleri boşuna değil. Çünkü demir pamuğa göre daha yoğun ve hacme göre kütlesi ağırdır! Kara delikler de benzer durumda; kütle, merkezde yoğunlaşarak hacmin göreceli olarak daha küçük düşünülmesine sebep olur! “Nokta” yazımda bahsetmiştim; bir nokta, evreni temsil edebilir! Nokta, “Büyük-küçük” göreceliliğinde “Küçük” sanılır ama görecelilik kaldırıldığında evreni kapsar! Cazibe veya çekim potansiyeli açısından “Sınırsız” gibi düşünülebilir! Özellikle felsefi alanda “Çekim yasası” açısından düşünce ve tercihlerin olayları çekmesi, şekillendirmesi hatta yönetmesi gibi! Güzel düşünen, güzellikleri çeker; olumsuz düşünen, göreceli “Kötü” sonuçları çeker!
Aslında bu yazıyı yazış nedenim; “Mücadele” konusunu masaya yatırmak! Cazibe ve çekim konusunu az-çok anlayabiliyoruz! Mücadele, nereden kaynaklı onu anlamaya çalışacağım.
Çökertme
Her şey, bir düşünceden ibaret! Bir düşünce ile çökertilen varlık alanı boyutlarda yansıyor; 3.boyutta maddi alanda da bu görünüyor! Şuur, sonsuz potansiyelden çökerterek, tercih ile yaratıyor!
İlk çökertme işi gözlemle oluyor! Gözlemci gözlediğinde, gözleme dayalı olarak bir Quantum alanı çökertiyor yani belirliyor! Bu belirlediği onun hem sınırlaması hem de bilinci olarak açığa çıkıyor! Sınırsız Quantum olasılığı bilinç, gözleme dayalı çökertiyor! Bu durumda şunu söyleyebilirim; her maddenin bir ruhu yazılımı var ama bilinç bu değil. Yani bilinç Quantum alanı çökertme işi bu da gözlemle olacak! Demek ki şuur olmadığında da yazılım var ama çökertme işi şuura bakıyor! Etken ve edilgenlik durumu; etken olan gözlem, edilgen olan gözlenen ve gözlem ile çökertilen de yaratılan! Yani çökertilen Quantum alanı, bir bilinç gözleyerek çökertmiş olmalı! Bu da "Kün" (Ol) konusu!
Cennet Komedisi
Bazıları Cennet, Cennet deyip duruyor! Cennet'i kazanmaktan bahsediyor! Ya bu hırsla, bu huyla, bu mal düşkünlüğüyle, bu insan düşmanlığıyla, bu insana değer vermemekle, bu bilinçsizlikle, bu yozlaşmışlarla, bu esaretle onlar Cennet'e gidecekse ben orada bulunmak istemem. Benim Cennet'ime de onlar gelmesin! Allah herkese hususi Cennet verecek zaten. İşte onlar kendi Cennet' erine beni almasın da başka ihsan istemem! Onlarla Cennet, Cehennem olur bana!
İki gönlü bir edemeyen Cennet anahtarı dağıtmasın da. Bize her yer Cennet olur! Yeter ki gönüller bir olsun. Fesatlara her yer Cehennem oluyor ki zaten içleri hasta. Bir türlü huzur da bulamıyorlar, bu nedenle başkalarını da kendi Cehennem' lerine "Cennet" adıyla çağırıp duruyorlar... Cennet insanda saklı oysa... İnsanı unutmuş, Cennet vaat ediyor ahmaklar.
Gözünde gözlükle gözlüğünü arayan şaşkınlar gibiler...
Dünya, Cennet değil ise ahretten ne bekliyorlar anlamadım! Dünya tarla ise ahret de ürün alınacaksa. Burada kin, haset, kavga tohumları ekenler orada bunu toplasın işte. Ne ekersen onu biçersin. Ağızlarında salyalarla kavga tohumu ekenler, kin ve düşmanlık ekenler, mahsulü Dünya da da biçmeden ölmeyecekler!
Cevapsız Sorular
Gerçekler çıplak olduğundan mı insanlar utanıp kaçar?
Kolay vazgeçmez insan menfaatinden "Gen" bencil midir?
Boyut Ayrıntısı
Boyutlar konusunda, kısaca geçiş aşamalarına değineceğim. Her boyut diğerinin üzerine sarar; soğan gibi!
Boyutsuzluk: O, nokta; hiçlik; hiçin potansiyeli sınırsızdır! Her şey hiçten gelir! Yani hiç aslen her şeyi kapsar! İnsanların bilinçli ya da bilinçsiz hedefi hiçliktir, yani hep olmaktır! Hiçlik yani boyutsuzluk, tarif edilemez ama illa tarif olacak ise hiçlik nokta ile tarif edilebilir! Her şeyin kaynağı olan bir nokta!
Daimi Huzur
Allah, insanı “Daimi huzur” haline davet eder!
Huzur halinde olan insanın evrensel işleyişle bir kavgası olmaz! Sebebi şudur; huzurlu insan, bilir ki evrende Allah’ın izin vermediği bir iş gerçekleşemez! Kişiye ya da topluma göreceli olarak “İyi-kötü” göreceliliğinde gerçekleşen her şeyde mutlaka bir hikmet vardır! Allah, hikmetsiz iş yapmaz! Madem Allah, abes işle iştigal etmez, “Olanda hayır vardır! ”. Sadece olanları şuurlu olarak izlemek bile “Daimi huzur” kazandırır! “Neylerse güzel eyler! ”. İşte huzursuzluğun kaynağı da şuurlu “Gözlem, seyir” dışına çıkıp olanlara müdahil olmak ya da olanları yönetmeyi hedeflemekle olur! Yani “Allah adına söz söylemek veya O’nun adına işlediğini sanmak! ” huzursuzluğun asıl kaynağı tam da budur! Çünkü zaten evrende “İyi-kötü” her ne varsa ve her ne şekilde işliyorsa O’nun adına işlemek durumunda, zorunda! Evrendeki işleyişe bizim olumlu veya olumsuz bir katkımızın olmasına imkan yok! Yani evrenin işleyişi tamamen denge üzerine kurulu! Bir pozitife bir negatif, otomatik olarak cevap verecektir! Buraya dikkat; insan aslında kendi adına bile işleyemiyor! Birileri kendi adına işlediğini sanırken veya kendi menfaatini kollamaya çalışırken, asıl “Ben” den ayrılıp ikinci bir “Ben” oluşturuyor! Bu şirk olan ikincil “Ben” adına işlerken de bir kılıf bulması gerekiyor; bu kılıf, bazı “Kendini kurtarma, bazı da başkalarını kurtarma! ” iddiası üzerinden gerçekleştirilir! Kurtarma işi var ise “Savaş ve kavga” da var demektir! Bakın nasıl huzursuzluğa kapı açıldı! Asıl ben ne idi O’nun adına işleyen “Ben”! Diğer “Ben” ise kendi adına işleyen ve buna kutsal kılıf uyduran “Ben”! Yunus, “Bir ben var benden içeri! ” derken bana bunu işaret ediyor! Bir “Ben” var diğeri şirk olan ikincil “Ben”! O halde bende, tek “Ben” kalırsa işleyişin tamamı da O’nun namına olur, yoksa şirk olan ikincil ben hesabına gider ki orada şirkin “Daimi huzursuzluğu” saklıdır!
Deli Kız
Bir yudum su ver bana;
Yorgunum, avucundan içeyim!
Ben çok gerilerden geldim;
Beraber gidelim.
Değişim
İnsanlar, kendi tercihlerini yaşar! Eğer insanlar, kendi tercihlerini yaşamamış olsalar idi tercihlerinin sonucunda bir “Hesap” anlamsız olurdu! Bu tercihin ne zaman ve hangi boyutta yapıldığı, tercihin unutulması söz konusu! Önceki yazılarımda bahsettim burada tekrarlamayacağım; “Boyutlar” ve “Zaman-mekan” konuları iyi anlaşılmalı, bu tercihin mahiyetinin anlaşılması için! Dünya hayatını, 3. Boyutta yaşıyoruz; zaman ve mekan göreceliliği var, bu nedenle tüm değerlendirmeler, zaman ve mekan göreceliliğinde oluyor! Aslında tercihler ile yaşanması yani sonucu, eşzamanlıdır ya da ilk iki boyutta ve boyutların kaynağı olan hiçlikte zamansızlık var! 3.boyuttan bakıldığı için “Önce ve sonra” izafiyeti var! Zihnimizde izafiyeti kaldırır isek tercih ve sonuçları eş zamanlı olacaktır! Biz, izafiyeti kaldıralım!
İnsanlar mevcut yaşam tercihlerinin kötü sonuçlarını gördüklerinde, yeni bir yola girerler! Sonuçlardan memnun olanlar için değişimin bir ihtiyaç olmadığı, yenilik arayışı olduğu açıktır! Değişememek konusu var! Hem sonuçları görüp, beğenmemek hem de değişim için hamle yapamamak; asıl sorun bu sanırım. Kafa yormaya değer! Mesela; neden insanlar sonucundan hoşlanmadığı şeyleri, tekrar tekrar yapar? Bu soruya cevap arayacağım.
Din Ve Hukuk
Din inancın pratiğidir. Hukuk ise toplumsal hayatın verimli sürdürülmesinde insanların birbirine karşı özgürlük alanlarını korumak içindir. Dinlerin tamamı Orta Çağ’da gelmiş olan peygamberlerin ilahi, kutsal öğretileridir. Kutsal kitaplarla perçinlenmiş olan bu kurallar güncellenemez. İçtihat ile biraz açılmaya çalışılsa da yenilikçileri bidat yapmakla suçlarlar ve yol bu şekilde kapatılır.
Dini esasları hukuka sokmak isteyenler olabilir, hukuk kurallarını dine sokmak isteyenler de olabilir. Dinde reform yapmak veya dini esaslarla(teokratik) yönetim benimseyenler.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!