Küresel Esaret
İlkel dönemlerde, insanları esir etmek için bildik kaba kuvvet kullanılıyordu! Güçlü olanlar diğerlerinin malını yağmalar ve karşı koyanı da öldürür! Sonraları güçler birleştirilir ve gruplar halinde güçlü olan gruplar diğer grupların malını yağmalar!
Grup oluşturmak için ne gerekir?
Mehdi-Mesih Konusu
Bir tohumdan bir tarlaya ulaşabilirsiniz!
Adem, bir tohum. İki cinsi de barındıran bir ilk, orjin.
Her iki cins de O’ndan çıkar.
Mümin Müslim Konusu
Güncel Türkçe Sözlük;
Mümin: 1. sıfat İnanan, inançlı, imanlı, mutekit; 2. isim Müslüman
Mutlak Cehalet
Bir konuda hiç ya da yeterli bilgisi olmayan için o konunun cahili olma durumundan söz edilir! “Mutlak cehalet”, hiçbir konuda kendi fikri olmayan için kullanılabilir!
İnsan, potansiyel olarak “Mutlak cahil” olamaz, biraz bir şeyleri “Bilinç” edinebilir ancak kendi bilincini ıskalar ise ya da devreye sokmaz ise “Mutlak cahil” olabilir!
Ne Biliyorsun Tattın Mı?
Bir insanı en iyi kendisi tanıtır değil mi? Başkalarından duyduklarımız ikinci el bilgilerdir; yüz yüze gelmediğimiz bir kişiyi başkasının anlatımından ne kadar biliriz? Hani halk arasında “Bir insanı tanımak için onunla yemek yemeli, yola gitmeli! ” denir! Başkasının naklettiği genelde ya ilaveli, abartılıdır ya da kısıtlı, eksiktir!
Algılamanın kişisel olmasının önemini anlamak için bir fıkra aklıma geldi; eski zamanda bir yanaşma (Bağ hizmetlisi) çayhanede balın çok tatlı olduğunu söylermiş! Biri bakmış perişan haline, bal yiyecek bir hali de yokmuş adamın; sormuş “Ne biliyorsun, tattın mı? ” Yanaşma cevap vermiş; “Ağam yerken ağzını şapırdatıyordu, yemedim ama gördüm! ” Yanaşmanın balın tadından haber vermesi bizzat tatmasıyla değil başkasını izlemesiyle olduğundan balın tadı konusunda ciddi bir anlam ifade etmeyecektir. Ağanın yemeğini götüren hizmetlinin ise parmağını yaladığından balın tadı konusunda daha ciddi bir söylemi olabilir! O dahi algısını dillendirecek ama tat alma algısını göz ile değil dil ile yapmış olacağı için sadece gözleyen yanaşmadan daha ciddi bir bilgiyi tadan verebilir. En ciddi bilgi bizzat balı tatmaktır elbet. Yani seyreden ve parmağını yalayandan alınan bilgiler derecesine göre eksiktir! Kişi, balın tadını merak ediyor veya başkasına anlatmayı istiyor ise bizzat tadacaktır! Bu safhaları anlamak açısından bu fıkrayı önemsedim.
Nefret
Hayal, bilinci oluşturmada veri hazırlar. Bilinç, uygun olanı alır!
Nefret söylemlerinin kaynağı yine insanın içindeki kin ve nefret değil mi? Yanlışı gözlemlemek başka, yanlışı içselleştirip nefret söylemiyle güçlendirmek başka!
Ne Yapmam Gerekiyor? (Altınçağ Öğretileri)
Allah, bana ne yapmam gerektiğini söyler!
Allah, sana da ne yapman gerektiğini söyler!
Nasıl söyler?
İçime ilham eder!
Ne Zan Ediyorsun?
“Sen kendini ne zannediyorsun? ” kişi kendini ne zan ediyor ise aslı o dur!
Zan konusunda “Ben kulumun zannı üzerineyim.” mealinde duymuşsunuzdur! Yani Allah kişinin kendi zannına karşılık veriyor! Kişi Allah’ı ne zan eder ise o karşılığı bulacak! Zannının sonucunu bulacak, zannına göre kendi istediği bir sonuç bulmayacak!
Bunu açmak için mesela, kişi kendini “Hak” zan etti! Bundan hiçbir sorun çıkmaz! Kendini “Hak” zan etmesi diğer kendi gibi olanlara da aynı hakkı verir! Buradaki “Hak” algısı çok önemli! Kişinin diğer insanlardan kendini üstün tutabilmek maksadı “Hak” zannında işleyemez! Evrensel olarak tüm insanlar “İnsan” noktasında potansiyel açısından eşittir! Bu potansiyelini köreltenler, eşitliği sağlayamaz! Bu köreltme işi bu 3. Boyutta yansır ama 2. boyutta, ruhsalda “Elest” ile başlar! Yani 2. boyutta ruhsalda, data olarak körelmiş olduğundan 3. Boyutta öyle görünecek! Kişi kendini “Firavun” zan etse idi kendini “Köle” zan edenleri köle edebilirdi! Yani herkes zannınca sonuç alacak! Köle zannına, firavun zannı karşılık olacak!
Diğer bir örnek; kendini diğer insanlardan üstün zan eden için durum nedir?
Nur
Kızlar sevimli olur, ondandır seni çok seviyorum;
Sen, rüyalarımda bana gülümseyen minik kız…
Sen, babanın süsü; benim, gizli hazinem!
Gecemin aydınlatan nurum, Zühre’m.
O Da Ben İdim
Kadıncağız, doğuma giderken asansörde doğurur ve yakınmaya başlar; “Benim kaderim bu, orta yerde doğum yapmak! ”! Görevlilerden biri, onu teselli etmek ister; “Abla, sen yine asansörde doğurdun, önceki senelerde bir hastamız, hastane girişinde meydanda doğurdu; haline şükret! ” der! Kadın; “O da ben idim oğul, o da ben idim! ” der!
Tarihsel süreci incelediğimizde tüm kavga ve savaşların çıkış nedeni; menfaat, hırs ve insanlara bir şekilde hükmedip onların üzerinde bir konum elde etmek! Tüm toplumsal etki, bunlar için yapılmış! Birileri kendi konumunu “İlah” seviyesine çıkarmak bu olmaz ise ilahın temsilcisi olarak yetinmek şeklinde öğretilerle bunu sağlamak istemiş! Eski zamanda “İnsan İlahlar” sonraları “Yarı ilah yarı insan” daha sonraları da ilahları göğe postalayıp “Aracılık” şeklinde bir seyir takip edilmiş. Buradaki incelik şu; hepsinin ortak iddiası toplumu daha huzurlu ve refah içinde yaşatmak! Bunun için de gerekli olan itaat “İlah” veya aracılıkla sağlanmaya çalışılmış! Hepsinin ortak yanı şu; “Ayrıcalıklı olmak! ”. Bu “Seçilmiş ırk” veya “Seçilmiş kişi” kavramı üzerinden işlenmiş. Ödül olarak da uzun vadede “Cennet”, kısa vadede “Vaat edilmiş topraklar! ” sunulmuş. Yani bu vaatleri sunanlar, kendileri hedef toplumun başına geçerek “İlah” adına önder olacak! Yani ayrıcalıklı olacak kendisi, doğal olarak da onun peşinden gidenler, onun amaçlarına (Liderlik ve ayrıcalıklı konum elde etmek amacı!) hizmet edenler de “Seçilmiş olacak”! Hep beraber “Cennet” onların olacak, bu uğurda insanların kanlarını dökmek ve topraklarından insanları kovmak da meşru sayılacak! Görünen bu! Yani kavga “İyi-kötü” veya “İlah inancı” ya da kutsal öğreti ekseninde sunulsa da asıl kavga, itaat ve öğretiyi vaaz edenlerin amaçlarına dair olacaktır!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!