Bütün susuşlarımda ses sonuna kadar açık
Paslı demirleri ısırıyorum sinirimden
Gecelerin avluları voltalarıma dar
Göğsümde hiç tanımanığım bir heyecan var
Otobanda ikiyüz basıyor duruşum
Mendil satar
Yetmişinde
Mendil Satar
Köprü altında
Mendil satar
Ayakta
mevsimler
bir balığın renkli dikenleri
duru suların ışığı geçirgenliği yaslar onları
sevinçlerin gezegenlerine
eksilerden artılara bir yolculuk uyur
boşaltmak için
içindeki karanlığı
bir midyenin kabuklarını araladım
baktım baktım baktım
ağzım bir karış açık
şaşarak
akşam çöktü yine
çaybahçesinin üzerine
gün bahar akşamına doğru kızarmış
masalardaki gevezelikleri süpürüyor rüzgar
taşıyıp taşıyıp döküyor
açık denizlerin
bir ozan daha öldü
yine başbaşa kaldık
batan bir gemiden arta kalan yağlar gibi
su üstünde yüzen mısralarla
şimdi bir rüzgar eser
bir tanrının çöküşüne titrer
ihtiyar ellerde parmaklar
erdemler anlatılamamış ki
gözlerdeki dağa taşa
bir kavime tanrı olamayan
bir sürüye çoban olmuş
Mağaza camlarına yansıyor suratlar
Suratlarda yırtık bayraklar gibi sallanan
Böcek çeşitliliğinde bakışlar
Ah şu tek tük ağaçlar
Dallarında dalsızlık
limanda yükselip alçalan deniz
nasıl dokunursa
teknelerin sandalların bordasına
nasıl eserse rüzgar öğleyin
düşürmeden
kısa ve öz