Bir sonbahar mevsimiydi
Yeryüzüne indiğinde
Islandın en saf yağmurlar altında
Ve kurulandın güneş ısısında
Çıplaktı bedenin bir tohum kadar
Çıplaktı düşüncelerin bir düş kadar
Fırtınalar
Benden doğan fırtınalar
Koparır bende ne varsa
Savurur uzaklara
Islanır özlemim
Yıkanır kederim
Bir gece yüreğini eceyle burkutan çocuk
Akıttı yüreğini Ren nehri gibi oluk oluk
Kalmadı yeryüzünde daha üç beş ucube
Her yerde bayram havası, her yerde bolluk
Mahrum kaldım denizin ortasında
İbreti aleme çırpınır dururum..
Harabe yığınının ortasında,
Raks alfabesini çözer dururum...
İffet ile şehvet bir karavana
Ben, bibitap atışır dururum..
Bahtiyar olmak ne zormuş, üç günlük dünyada,
Akar zaman had bilmez, zalim gider el bilmez...
Dermanı sende iken bende bulunan derdin,
Eller yanımdan gitmez, senin sesin dahi gelmez...
Yanarsın yandıranı ararsın
Seversin sevdireni ararsın
Teferruat bağında gezinirsin
Boşa gezinip, ayak yorarsın
Ağlarsın ağlatanı ararsın
İşte önünde yepyeni bir yıl
İster çek çarçafı üste bayıl
İster su dökün şöyle bir ayıl
Düşler üstüne... düşler üstüne...
Gülümsesin dünler, ati günler
Bazı zaman oldu unutmak isterken seni;
Azdı yaralarım senden uzağa her adımımda...
Düşündüm ki dünya güneşsiz ne yapar?
Ecel, yastığım iken dizin gelse ne çıkar?
……………………………………………….
………………………………………………..
Ve sen, ey gökyüzü... ayamı sana çevirdim
İçindeki her şeyi ebediyet çukuruna terk edip
Senden gelir aydınlığın ve karanlığın en zifirî sesi
Kim bu her gece ekrana çıkan züppe
Çekiştirir beynimde binbir şüphe
Seçtiği sözler hareketler bizden değil
Onu oraya koyan kanal önümde eğil
Çekin alın şimdi şu dingili oradan
Yoksa kıçına sokacağım borazan
Ahmet gerçekten mi? Sen artık yok musun? Paydos mu dedin bu dünyaya... Bak bunları ağlayarak yazıyorum umarım bu bir şakadır...