Bir silahım olsaydı, bir silahım
Mıhlardım kötülükleri adım adım
Belki talihim bir hiç olurdu ama
Milada sığmazdı benim hayatım
Doğmak, yaşamak ve ölmek,
Zayıf mahluklara mahsus.
Oysa hiç zayıf olmadım,
Çünkü, hep seni yaşadım!
Tâ ki o ilk andan beri,
Sensiz geçen gecelerimde benliğimi arıyorum,
Engin pas tutmuş duygularımın arasında.
Ne fayda, girdikçe arasına kayboluyorum birbir,
İlle de sen, evet sen diye haykırırken yüreğim...
Seni sevmeyi hasretinde anlamışım, oysa ki;
Sesimin tükendiği andı,
Vedasız ayrılışın.
Ardından,
Mürekkebim tükendi,
Sayfalarım tükendi,
İhtirasım tükendi,
Neden gökyüzü bu kadar çetrefil, bulutlar bu kadar biçimsiz
Buhardan mı yapılıyor şu gördüğümüz tüm kapılar
Rahatlıkla, arkasına bakmamanın acımasızlığıyla
Çekip gidiyor insanlar sonsuzluğun sahanlığına
Ve neden hep bize kalıyor duygulardaki o ağırlık
“Ay, gücünü güneşten alır..
Ama; bir şair için ondan daha güçlüdür.”
“Kararsın günlerim” dedi şair,
Doğruyu daha net görebilmek için.
Belki de kaybettiklerini görebilecekti,
Elindeki kudretle cihana
Ve içindeki varlıklara
Kaybolmuşa hükmeden sultan,
Taşırken bir ton ağırlığındaki
İzbeni ve yanında götürdüklerini
Sana tutsak, bir garip dilenci
Sen hayal meyal sevdiğim eşsiz kadın,
Üç yıl eksik kaldı sanma bende tadın!
Hâlâ içimde ateş, hâlâ sana eş,
Dudaklarımda ruhumu eşen şarkın...
Anlamsızlıkların ortasında vardın,
Öz yurdunda garip,
Dinine mustarip,
Ne yapsın kurtulsun,
Karşısında Mağrip!
Örter başörtüsü,
Gözlerimin içine bak,
Nuh’un gemisini gör!
Dışarda binbir fırtına,
Bendeki huzuru gör!
Benimle gir feraha,
Ahmet gerçekten mi? Sen artık yok musun? Paydos mu dedin bu dünyaya... Bak bunları ağlayarak yazıyorum umarım bu bir şakadır...