Kalabalık meydanında yine bir akşam telaşı.
Kent soğuktan kırılıyor adeta.
Sert bir rüzgâr ıslık çalarak uzaklaşmakta.
İçime çektiğim her nefes,
Ciğerime saplanan hançer gibi.
Koşuşturanların meraklı bakışları daha acıtıcı;
İnsan bir mucize olsun istiyor bazan;
Bir düşün içinde olmak istiyor bir anda...
Kurgusu sevdadan geçen bir masalın içinde…
Mutlu biten bir film senaryosunda bulmak kendini...
Gelecekte bir günde vayahut...
Uzak mesafeleri kısacık yapacak,
Bir ses ver,
Buradayım de yeter;
Sesim yankılanıyor boşlukta …
Soluğumun kısılmasından korkuyor,
Haykırışlarımın anlamsızlığını yaşıyorum...
Ölümsüz çocuklar doğsun bu gece…
Güce tutkuyu,
Barışa, sevgiye değişen...
Kara geçmişimizle yüzleşebilecek,
Onurlu ve gururlu çocuklar…
Dünyayı alsınlar elimizden,
Hiç bir ağaç,
Bir çocuğun gülüşü kadar güzel çiçek açamaz
Hiç bir gölge,
Bir çocuğun mutlu bakışı kadar dinlendirici olamaz
Hiç bir şelale,
Bir çocuğun umudu, inancı kadar coşku dolu akamaz
Bir sabah uyandın ve
Hava puslu,
Gökyüzü karanlık.
Saman sarısı kırların kışı beklemesi,
Kaybolan ışık huzmesi gibi,
Mutluluğa dair umudun kesikse,
Boyuna iltifat alıyorum.
Yaşımı göstermediğimi söylerler,
Yüzüme bakıp.
Oysa ben yaralarımı hep göğsüme aldım.
Yüreğim dağlandı her defasında.
Her iç çekişle sonsuz keşkeler çıkar geriye…
Zeus’un terası Kaunos’tan yansıyan sabahın ilk ışıkları,
Tüm ihtişamıyla bir sihir bırakıyor güne.
Fırın tezgâhında, yeni çıkmış ekmeğin buğusu…
Komşu bahçeden esen hanımeli kokusu...
Kıyıda soluk, eski sandalın huzur veren salınışı…
Yüzümü okşayan serin rüzgâr...
Günaydın yaşama sevincim.
Bakışlarımın göllendiği,
Derin kuyu…
İziyle yürüdüğüm
Sonsuzluk…
Kokusunu rüzgâra yükleyen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!