Adnan Deniz Şiirleri - Şair Adnan Deniz

Adnan Deniz

Saçındaki toka
Elindeki gül,
Fırlattığın bakış
Her şey sana yakışıyor.

Dilindeki sözcük

Devamını Oku
Adnan Deniz



Dağ gibi insanlar ufalır bir gün
Kendini hep diri kalacak sanma,
Çevrende dostların azalır bir gün,
Gençliğin yerinde duracak sanma.

Devamını Oku
Adnan Deniz

Kafasını kaldırarak, her gün başını uzatıp, annesinin yollara baktığı pencerelere gözleri gayri ihtiyari kayardı. Her geliş, gidişinde onu hep o pencerede karşılar o pencereden veda ederdi annesi. Sanırım o yüzden dönüp dönüp bakıyor, her bakışta başka başka ruh hallerine girip, çıkıyordu.
Anası yoktu, Pencere tamtakır kalmıştı ve bomboştu. Yıllarını verip, koca bir ömür harcadığı bu evde son demini yapayalnız yaşayıp, âlemi terk edeli çokça zaman olmuştu. Sarı Ali, Mahalleye gelince hep böyle olurdu. Sanki hiç doğmamış, sanki koskoca bahçede anası hiç bulunmamıştı.
Dalıp gitti sarı Ali, bir bir gözünün önünden geçti, şimdi yoktu en yakın bildikleri. Babası öleli tam otuz yıl olmuş ama hatırası daha dün gibi tazeydi. Annesi de gitmişti işte, enişteleri gibi, babası gibi, dedesi gibi hepsi gittiler. Çocukluğu geldi aklına, yel yepelek inekleri önüne katardı da ta o uzaktan yaya olarak şehire yirmi kilometre yol yürüyerek hiç üşenmeden gelirdi. Nedense hiç yorulmak bilmezdi.
O zamanlar hayatından hiç bir şey eksilmişte değildi. Hem nasıl günlerdi o günler “ey koca çınar, koca anam" diye bir iç geçirdi. Eve geldiğinde hatça bacı sütlü çorbasını hazırlamıştı bile. Ne içerlerdi çal kaşık sütlü çorbalarını ekmek doğraya doğraya. Herhâlde resminin çizilmesi istenen mutluluk tablosu bu olmalıydı.
Bir bir aklına geldi bu dünyadan göçüp giden Tanıdıkları. Nasıl bir hayattı Tanrım, nasıl su gibi akıp gidiyordu bu hayat tarzı. Hep aynı nakaratı söylüyordu kuşlar, hep aynı dillerde söyleniyordu destanlar. Ağıtlar, Hep bildik acıları içeriyordu. Ama ömür bilindik bir sona doğru çok hızlı bir şekilde gidiyordu
Benimde pencereme bakacaklar çocuklarım, benimde gezdiğim yollardan gidecek torunlarım. Ne kadar pespembe başlasa da bu hayat dedi sarı Ali, Anam gibi, babam gibi ve sonra bizim de kaplayacak kara topraklar gözlerimizi. Yine bir kez daha baktı anasının her gün boynunu uzatarak ’Alim geldin mi’’ dediği pencereye. Duygulandı, iki damla yaş döküldü yanaklarına samimi ve sımsıcak. ve sonra höykürerek ağladı sarı Ali. Bir bilselerdi bu ağıtının içinde kimler vardı? Sarı Ali bu ağıtın içine kendi ölümü gibi binlercesini ve daha doğmamış torunlarına kadar, bütün ölümlere sanki birlikte ağladı.

Devamını Oku
Adnan Deniz


Yavaşça sokuldu kedi, pantolun paçasına sırtıyla sürtündü adamın. Başını kaldırıp baktı, tepki ölçer gibiydi. Kuyruğunu oynattı kedi sevilmeyi istediği o kadar çok belliydi.
Birazda aç ve susuzdu tabi ki sarı kedi.
Farkında değildi adam kedinin. Vardı kendine göre meşguliyeti. Tepkisiz oluşuna aldandı kedi, koskoca adamın. Adam hissetti bacağında kediyi. Tekmeyi yedi kedi. Nasıl acıdı canı nasıl? Kaçtı başına ağacın, baktı adama hırçın hırçın. Bir miyav dedi ki kızgın kızgın, kedi sanki delirdi. Adam bakmadı bile kediye işine devam etti. Atladı yan havluya acıyla sarı kedi. Onu küçük bir çocuk gördü
Gel pisipisi dedi kediye, Ufacık elleriyle kediyi çok sevdi. Gitti içeriye çocuk ekmek, su getirdi verdi kediye. Salladı kuyruğunu doymuştu kedi.
Teşekkür eder bir hali vardı. Atladı çocuğun kucağına oyunlar oynadı. Sonra yoruldu kedi, sonra bir köşeye kıvrandı.

Devamını Oku
Adnan Deniz




Yeni terliyordu hüsonun bıyıkları. Yaşı on yedi ya var ya yoktu. Gerçek olan bir şey vardı ama o da Aşk, hüsonun kapısını ilk kez çalmıştı.
Onu görünce heyecan kaplıyordu yüreğini. Onu görmeden edemiyordu. Hele bir kez ahırda tavşanları severken, eli eline değmiştide, o an yüreğinin yerinden çıktığını sanmıştı.
Gecelerin sabaha ulaşmadığına o günlerde tanık oldu hüso. Hayallerinin en güzel yerlerinde hüsrana uğrasada hüso, hayatından çok memmun ve çok mutluydu.

Devamını Oku
Adnan Deniz



Çocuktu, masallar dinleyerek büyüdü sarı selim. Bilgisayar, Tablet, internet. Tabi ki o zamanlar bu saydıklarımın hiç birisi yoktu. En popüleri radyoydu yaşadığı yerin. Siyah beyaz, tek kanallı televizyonlar sadece zenginlerde olurdu.
Akşamları hikâyeler anlatırdı dedesi selim gile. Hepsi dedesinin etrafına toplanırdı. Zaman nasıl geçerdi fark edilmez, bazen heyecanla bazen korkarak masallar dinlenirdi. Dedesi "Bir gece ırmağın kıyısına gitmiştim, birde ne göreyim! Sacları bellerine kadar inmiş, ayın aydınlığında par par parlayan çok güzel Bir kız görmeyeyim mi? Arkası dönüktü bana yüzünü dönünce ne göreyim! Burnu olmayan bir cindi bu! Hemen kaçtım oradan ama cin çarptı beni, aylarca kendime gelemedim diye de pekiştirme yaparak anlatmaya başlamaz mı? Selim ve kardeşleri nasılda korkudan birbirlerine sarılırdı. Ya selimin dayısı, “atlılar, tıkırtısı tatlılar. Sen bana küseleş, ben sana küseleş "diye öyküye başladığı zaman bütün yeğenlerin başkahramanları dayıları olurdu.
Pazar günleri sarı selim ve kardeşleri, ellerinde radyolarla maç dinleyen gençleri, oya işlerken arkası yarın dinleyen kızları görünce bir an önce büyümek isterler, yarınları iple çekerlerdi.
Bayram sabahlarındaki çocukluk heyecanını,

Devamını Oku
Adnan Deniz




Öğretebilseydik öğrendiğimizi,
Öğrenebilseydi Gençler.
Bizdeki acıların

Devamını Oku
Adnan Deniz



Beyaz sis'ler üstüne
Yazı yazsam kalır mı ola?
Sevgiler sonsuz diyorlar
Sevsem benim olur mu ola?

Devamını Oku
Adnan Deniz



Bir haziran akşamı herkes hüzünlü
Şehitlerin çocukları yetim çünkü
Onlar ki can katarlar kanlarıyla vatana
Allah katında cennete dönük yüzü

Devamını Oku
Adnan Deniz





Sen,
Göğsünde

Devamını Oku