Vakit geçmez derler ya bazen
Doğru
Yoksun ya; geçmiyor
Saniyeler derler dakikalar,saatler...
Hepsi donmuş sanki
Vakit hiç geçmeyecek! ..
Hocam'a
Kantin köşelerinde,
Geç kalınmıslığı yaşıyoruz seninle....
Aşkla değil belki ama,
Elele, gözgöze, özlemle...
Geri dön-ülmeyecek yollara girmemeli insan. Ya “geri dön” dedirtmeyecek şekilde olmalı bu gidiş.. ya da hiç gitmemeli.
Geri dön-ülmeyecek yollara göndermemeli insan kimseyi. Ya “geri dön” dememeli.. ya da hiç göndermemeli.
Bakir kar, tıpkı çıplak ve uzanmış bir kadın silueti gibi inişli çıkışlı sere serpeydi sonsuz görünen beyazlıkta; ve o kadının vücudundaki sim taneleri gibi parıldıyordu buz kristalleri gecenin karanlığında...
Bu acımasız ve soğuk mevsimin üzerine bindirdiği onca yükün altında omuzları düşmüş o heybetli çam ağaçlarını düşününce kendimi anımsadım. Hayat benim için tek mevsimdi. Ve hayatın üzerime bindirdiği onca yük altında tıpkı o çam ağaçları gibi benim de omuzlarım inmişti. Ne kadar yağmurlar yağsa da gözlerimden üzerimdeki ağırlıkları hafifletmiyordu düşen damlalar...
Geceler uzundu, geceler soğuktu.
Güneşim bile donuktu benim. Gözlerimi umutla açtığım her yeni günde gördüğüm hep sadece kış güneşiydi. Uzak, soğuk, aldatıcı... oysa benim bu kasvetli mevsimin ortasında tek beklediğim yaz güneşiydi, yakıcı. Artık üzerimdeki yılların ağırlığı kalksın, artık içim ısınsın, dallarım çiçek açsın istiyordum... artık etrafımda uzun geceler boyunca uluyan kurtların seslerini değil, sevişen bülbüllerin cilvelerini duymak istiyordum.
Sen şimdi uzaktayken öylesine hasretim ki, ölesiye
Ellerine, saçlarına hasretşm, hasretim sesine
Nasıl da görmüyordun delice sevdiğimi seni
İlgilendirmiyordu sana karşı hissettiklerim değil mi
Sensizlik öyle işlemiş ki içime
Sonsuz görünen acının karanlık sularında yüzerken
Sen göründün ufkumda
Kulaç atmaktan yorulmuş acının azgın dalgalarında,
Ölmeyi beklerken
Kurtuluşum oldun sonunda
Benim küçük adamsın
Yaşanmış ve yaşanmakta olan,
Bir sürü yalan var aramızda...
Sen kendi dünyanda ben kendi dünyamda
Savrulup gidiyoruz
Hayatın bizi götürdüğü bu yalan rüzgarda...
Mutluluğum büyükken pişmanlığımdan
Tutma beni.. Tutsan da kayarım ellerinden.. İncecik kum taneleri gibi...
Savur beni rüzgara... Ait olduğum yere gideyim..
Sonsuzluğa....
Hayatımda karşıma çıkan belki de en uzun yol duruyordu karşımda.. en uzun, en güvenli, en güzel.... yanda akan mavi nehirler.. papatya kokuları vardı... sımsıkı sarılmıştım sana.. sımsıkı sarılmış ilerliyordum bu yolda... sevginle.. gözlerinle.. çiçeklerinle... öyle kaptırmıştım ki kendimi güzelliklere.. yanımdan ayrıldığını fark etmedim bile.. yalnızdım koca yolda.. yapayalnız.. elin elimden çoktan gitmiş.. bir çiçekler kalmıştı kucağımda..... çoktan solmuş.. boynu bükük mor çiçekler.... “bir gece ansızın gel yine.. elinde mor çiçeklerle” demiştin.. bekliyorsun diye.. ordasın diye geliyordum.. hiç bırakmadım kucağımdan o çiçekleri.. nefesim tıkanıncaya.. canım çıkıncaya kadar yürüdüm.. hem de yalnız... korktuğum zamanlar oldu.. yoktun...
Uzun bir yol sanıyordum.. sen yoktun.. yolum bir uçurumla son buldu... boşluğa baktım uzunca... göz yaşlarım aktı... aktı.... aktı.....
Bu aşk çıkmaz sokaktı...
Kucağımdaki çiçekler kendini boşluğa bıraktı....
Belkilerimi boncuk yaptım
Dizdim bir ipliğe
Uzun bir yol oldu
Kalbimden sensizliğe...
selam;
Az Kullanılmış satılık bir kalp vardı bir aralar, ne oldu müşterisimi çıktı... Ortadan kaybolmuş