Özledim dar sokaklarını,çolak binalarını,
kuşların özlediği gibi yuvalarını.
Durmaksızın geçiyor günler,bir oluk ki boşaltıyor kinini,
İnsanoğlu söyle nedir bu haller,ne çabuk unuttun verdiğin yemin.
Gözler ki Muhammed-i sevdaları diriltir,
Umman olur da akar derya-i kübraya,
Mercan mercan uhdedir gözler,
...
Dinle!
İyice ver kulağını,duyacaksın,
İnceden sızlayan bu ses,
Ne bir kemandan gelir,
Ne de bir bebek ağlaması değil.
Bu ses içimden geliyor.
Taşlarla ördüler hep bu yolları,
Üzerinde geçmişin renkleri savruldu ahenkle,
Kurşuni mevsimlerin terketmediği yitik düşlerin,
Hiç uğramadığı ansız gülüşlerin,
Ve kışları bahara terkeden öpüşlerin tadını bırakarak,
Hep karanlık ve loş olmaya devam etti.
Kırların yüzeyinde bembeyaz bir örtü,
Dağlarda hüzünlü bir görüntü var.
Derelerde akan gümüşten sular,
Geceleri uykumu bölen senli pusular.
Rüzgarın esişinde türlü duygular,
Karardı yine gökler,sema salkım salkım solmakta,
Bulutlar kederlerle,matemlerle dolmakta.
Tan yerinde şafak kıpkırmızı bir yürek,
Kurşuni akşamlarda,bana başka ne gerek,
Kapkara bulutlarla bezenmiş gökyüzü,
Yıldızlar yitik,ay kayıp,
Ve bir bir göçüyoruz diyardan,
Işıkları kapayıp.
Kedi mırıltısı gibi esiyor rüzgar,
Susma bu gece hiç.
Hep haykır.
Gecenin tellerinde titresin kırlangıçlar gibi sesin.
İçinde bir acıyla kavrulsun feryatlar.
Düğümlenip her defasında boğazında,
Hıçkırıklara dönüşsün.
o gün rahmet beyazlara büründü,
beyazlar altında biran,
nurdan yüzün göründü.
rahmet taşıyan melek sanmıştım seni önce,
lakin ete bürünüp yamacıma gelince,
anladım ki o zaman melek değilsin!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!