Ne muma, ne de bir fenere
Biz güneşe talibiz
Yıldızlara, yedi kat Semaya
On sekiz bin âleme talibiz
Altından kalem verseler
Biz Musa’nın asasına talibiz
Çok şey değil,
Bir dilim ekmek,
Bir tatlı sözdür,
İstediğim.
İçimde giderek büyüyen,
Sendin beklediğim.
Tutuşturdun yine şehrimi
Uzayıp giden alevler sanki bendim
Sanki ben doldum simsiyah sokakların üstüne
Köşelerden geçen eskici sanki bendim,
Sessizliğini bozmayan belki yelkovan belki akreptim
Gün aldı başını gitti,
Gül dalım bir gece esmez misin
Bekleyen göze değmez misin
Giden gelmiyor sen de gelmez misin
Aşık yarini sorar sen bilmez misin.
Ney seslim dağlarda sesim duymaz mısın
Karşımda kaybolan
Kaskatı zincirler gibi
Fikir dünyamda yer tutan
Dün anlatmayla bitiremediğim
Bugün üstünden tozları süpürdüğüm
Düne silah çeken
Gel de dayan şuralarda şu sensizliğe
Bitmiyor ki efkârım baksana şu kimsesizliğe
Düştüm elden ayaktan dalıyorum sessizliğe
Senden sonra değişti her şeyim
Bak gidiyorum çaresizliğe.
Bir damla olup düşseydim
Yanıp kavrulan toprağa
Ya da uçsaydım bir başına kuşlar gibi
Esip geçseydim kimsesiz şehirlerden
Susamak nedir bilmeseydim
Gonca gülün olup ellerinde kurusaydım
Şu aşk dedikleri;
Ne bir mevsim ne de bir resim,
Belki yaşıyor kaç mevsim,
Kendi hasret,
Dalı ateş,
Avuçlarına düşer yangın
Alıp eskilere götüren
İçime düşen sızıydı bu,
Tek tek yaprakları yokladığım
Her sayfasında bir anının yaşadığı,
Önümde canlanan, hep koşan
Özleten, yakan, susatan bir an
Bugün kimseye benzemeden
Sadece baktım.
Çatlak kaldırımlarda
Susuzluğumu kovaladım.
Bekleyemedim buğdayı
Zamansız sarardım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!