“Baba” dedi çocuk.
“Benim adım neden Mehmet? ”
“Dedenin adından gelir” dedi adam.
“Askerlere, neden “Mehmetçik” derler “ dedi çocuk.
“Her Türk doğuştan askerdir.
Asker ocağı ise, Peygamber Ocağıdır,
Yarabbim! O nasıl candan bakış
İçime işledi nakış nakış
Dünyayı gezdim de karış karış
Bulamadım daha güzelini
Hüzünlü bir şarkının eksik notasıdır bu
İçimdeki sevginin en son noktasıdır bu
Sevdaya giden yolun, sapmaz rotasıdır bu
Nasıl sevdim bir bilsen, nasıl özledim aşkım
Tatlı, şirin bakışın ruhuma renk katardı
ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 29 Ekim 1943
Ölüm tarihi: 15 Ekim 1986
Dokunma bu gece bana, doyasıya ağlayayım,
Yaralarım derinlerde, bıçak vurup dağlayayım,
Hasretin perişan etti, feryatlar etsem nafile,
Nerdesin gözümün nuru, sesime ses ver, duyayım.
Eski Türk filmlerindeki gibi,
Siyah beyaz bir aşkı,
Pembe hayalleriyle yaşatıyordu adam.
Sevdiği kadın gururlu ve başı dikti.
Renk vermese de, biraz da ciddiydi.
Aralarında derin uçurumlar olsa da,
Geçmiş zaman olur ki / Hayali cihan değer/ Bir an acı duyar insan belki / Sevmişse biraz eğer /Anlar ki geçenlerin / Rüyaymış hepsi meğer / Rüya olsa bile o günlerin / Hayali cihan değer... Necip Celal Andel
Ben çocukken, geçmiş zamanlardan laf açıldığında rahmetli babam söze şöyle başlardı: “Biz çocukluğumuzu çocuk gibi yaşayamadık, savaş tüm dünyayı etkilediği gibi ülkemizi de etkilemişti” diyerek ikinci dünya savaşının ekonomik sıkıntılarının dünya ülkelerine ve dolayısıyla topluma nasıl yansıdığını anlatır ve sözlerini şöyle sürdürürdü: “Çay bulsak, şeker bulamazdık. Çayın içine, şeker yerine üzüm katardık da öyle içerdik.”
Bizler de şimdiki nesle 80’li yılları kastederek şöyle demiyor muyuz “ Bizim zamanımızda cep telefonu yoktu.” Bırakın onu, evimizde telefon bile yoktu. Jetonla çalışan kulübeye giderdik. O dönemde bilgisayar ve internet de yoktu. Sanal oyunların yerini, jetonla çalışan ve “atari “ adı verilen oyunlar almıştı. Paramızı verir, atariciye giderdik. O zamanlar rengarenk ve çeşit çeşit kartpostallar satılır, insanlar şimdiki gibi mailleşme ve chatleşme yerine birbirlerine kendi el yazılarıyla mektuplar yazarlardı. O dönemlerde ayrıca video film furyası vardı ve her evde olmasa da mahalledeki üç beş komşuda mutlaka video oynatan cihaz bulunurdu.Hem şimdiki gibi flash bellek yoktu, kasetçiden müzik kaseti satın alır, mono teybe takar dinlerdik.Bir müzik kasetinin fiyatı, o zamanlar pahalıydı. Abartmıyorum, “Gecekondu’nun Kahvehanesi”nde boğaz tokluğuna günlük üç kuruş yevmiyeyle çalışırken kafa kafaya gelirdi alacağım kaset. Televizyon kanalları şimdiki gibi çeşit çeşit değildi. Devletin televizyon kanalı TRT dışında özel televizyonlar yoktu.
Şu anda, bu yazıyı hazırlarken, telefonuma bir mesaj geldi. Mesaj çeken kişiyi tanımıyordum. Çocuk olmalıydı ki mesajda şunlar yazılıydı “ bayramın mübarek olsun dede.” Önce espri sandım, bilirsiniz ki gençler aralarında “ hacım,enişte vb.” konuşur. “ dede” de neydi? ? Dedesi miydi ki? Bunları düşündüm bir an. İşte size canlı bir örnek sıcağı sıcağına. Demek ki günümüzde bayram kutlamaları birinci dereceden yakını da olsa kişinin, mesaj yoluyla oluyor ve olağan karşılanıyor. Sonra da, “Nerede o eski bayramlar” edebiyatı yapıyoruz. Suçu kendimizde aramalıyız.
Çocukluğumdaki bayramları hatırladım da, bir avuç kuru yemiş ve şeker için mahallenizde çalmadığınız kapı kalmazdı. Aldığımız şekerleri, kuru yemişleri ceplerimize doldurur, sonra da evimize gelerek ceplerimizi boşaltır ve sıradaki evlere giderdik. Allah bereket versin, kısa günün karı akşam olunca kendini belli ederdi. En az üç beş ay yetecek kuruyemiş ve şeker. Gerçi yaşımız büyüdükçe, gurur onur meselesi yaptık sonraları da, şeker için kapılara gitmez olduk.
Dostluklar mazide kaldı,
Yerini menfaat aldı.
Ortalık kokuştu,
Her yer vıcık vıcık yalaka doldu,,
Seven enayi, sevilen riyakar oldu..
Nerde kaldı gerçek sevgiler?
Gözüm kör, dilim lâl olsaydı, sevdiğimi nasıl da sezdin,
Yakıştıramadım insafsız, selamı sabahı da kestin,
Dünyayı sen mi yarattın ki, deli rüzgârlar gibi estin,
Rahatça uyuyabilirsin, eserinle gurur duy, övün...
Dağlarıma karlar yağdırdın, yazımı kışlara çevirdin,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!