Küçüktüm o zamanlar, çocuktum.
Gök gürlese anama sığınır,
Koynuna girer, yatardım.
Nerdeyse asırlar geçti,
O sıcaklığı hiç kimsede bulamadım.
Dünyayı almışım karşıma,
Yoluma yedi başlı ejderha çıksa ne yazar?
Onunla aşk bir başkadır işte,
Ben onu bir başka sevdim,
Sorsanız adını, bilirim,
“BERLİN’DE HAKİMLER VAR “
* Memleketin nasıl yönetildiğini anlamak mı istiyorsunuz; onun müziğine kulak veriniz. Nerede güzel eserlerden oluşmuş uyum vardır, orada adalet ve erdem hüküm sürer. Konfüçyus
Adalet deyince akla ilk gelen, herkesin hemen hemen bildiği bir deyim vardır: “Berlin’de hâkimler var! ..” Deyim nerden geliyor, hikayesine bakalım:
Prusya Kralı büyük Frederik, Postdam ormanlarında gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve değirmeni satın alarak yerine bir saray yaptırmak ister. Fakat değirmenciyi bu satışa bir türlü razı edemez. Kral değirmenciyi ikna etmek için önce değirmene değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif etse de Sans-Souci, “Olmaz! satılık değil bu değirmen.” der. Kral bu cevaba kızar ve “ Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun yoksa? ” diye sorunca, “ Biliyorum, biliyorum” der Sans- Souci, “Sen de benim bu değirmenin tapusu ile sahibi olduğumu bil.” diye cevabı yapıştırır.Kral iyice köpürür ve “ Zorla alırım o halde.Bakalım o zaman ne yapacaksın? ” der.Değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden: “Berlin’de hakimler var.” cevabını verir. Kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletine kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar ve bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da Sans-Souci Sarayı koyar.
Çırpınsın sularında mehtabın ışıkları,
Erisin bütün kalpler, essin tatlı bir meltem
Dolaşsın yanan kalple Boğaz’ın Aşıkları…
Otursunlar rıhtımda gözleri ıslak, yaşlı
Bu yazımda sizlere bir spor dalı olarak kabul edilen boksun olumsuz tarafları hakkında bilgiler vereceğim. Konuya geçmeden önce spor sözcüğünün sözlük anlamına bir bakalım. Kişisel veya toplu yarışlar biçiminde yapılan bazı kurallara göre uygulanan beden hareketlerinin tümüne spor denilir. Boksun tanımı ise, belirli kurallara uyularak yapılan yumruk dövüşü, yumruk oyunu anlamına gelir.
Ülkemizde ve dünya ülkelerinin pek çoğunda ilgiyle izlenen boks, dünyanın bilinen en eski spor dallarından birisidir. Boksun tarihine bakacak olursak, eski Yunan’da ve Roma’da boks önemli sporlardan birisiydi. Ama bu spor acımasız bir biçimde yapılırdı ve dövüş genellikle boksörlerden biri ölünceye kadar sürerdi. Daha sonra yasaklanan boks 18. yüzyılın başlarında İngiltere’de yeniden ortaya çıktı. 1719’da James Fig, Londra’da bir ring kurarak hem ders verdi, hem de bütün rakipleriyle dövüştü. Çıplak yumrukla yapılan bu dövüşlerin kuralları yoktu ve çok acımasız biçimde bazen saatlerce sürüyordu. İngiltere’de 1866’da amatör spor kulübü kuruldu. John Chambers ve VIII. Queensburg Markisi’nin yönlendirmesiyle eldivenle yapılan maçlar için kurallar getirildi. Böylece çağdaş boksun temelleri atılmış oldu. Türkiye’de boksa ilgi 1. Dünya Savaşı sonrasında başladı. 1919’da İstanbul’da ilk boks kulübü kuruldu. Türkiye’de profesyonel boks 1950’lerde başladı. 1923’te Boks Federasyonu kuruldu.
Yetkililer Avrupa’da boksa başlama yaşının ilkokula başlama yaşı olduğunu, Türkiye’de ise bu yaşın 9-10 yaş olduğunu belirtiliyorlar.
Türkiye’de boks; minik, alt minik, yıldız, genç ve büyükler olmak üzere çeşitli katagorilere ayrılıyor. Birçok ülkede halen boksun ve halterin spor sayılıp sayılmadığı tartışılıyor. Boks sporunun genç yaşlarda vücutta kalıcı hasar bıraktığını söyleyen birçok hekim, boksun bir şiddet gösterisi olduğunu savunuyor.Uzmanlar boksun bir spor olmadığını, insanlara fiziksel olarak zarar verdiğini, dişlerin kırılıp, insanda deliliğe yol açtığını belirtiyorlar. Ayrıca kafatasına alınan her darbede beynin hasar görebileceğini belirtip şu örneği veriyorlar: Yumurtayı elinizde ileri geri hareket ettirerek sallayıp içini açtığınızda sarı ve beyaz kısmının karıştığını görürsünüz.
Hep sana bakardım,
Hatır sorma bahanesiyle yanına gider,
Gizliden gizliye sana bakardım.
Yakalanana kadar, gözlerinin içine dalardım.
Yasaklı bir sevdaydı benimkisi,
Dokunmayı düşünmem bile yasaktı.
Bir sen gülersin böyle sıcak sıcak,
Akarsın içime ılık ılık,
Halime gülme ne olur,
Sev beni, senin de aşkın olur.
ŞİİR: Muhip Erdener SOYDAN (babam)
Doğum tarihi: 29 Ekim 1943
Ölüm tarihi : 15 Ekim 1986
Mavi gözlerin semanın rengi,
DOSTLUK VE ARKADAŞLIK
Eskiden savaş yapılırken askerler gelebilecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek amacıyla sırtlarını bir ağaca, kayaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Bu nedenle de sırta dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ’dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile, güvenebileceğimiz bizi arkadan vurmayacak olan samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuş.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde “arkadaş” kelimesinin anlamı şudur: 1-Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri, yâren. 2- Bir ortamda birlikte bulunanlardan her biri.
Tatlı tebessümün şeker tadında,
İçindeki çocuk, sevgi adında,
Sevgimiz kutsaldır, Allah katında,
Kıyamete kadar bitmez bu sevda.
Kızamam, kıyamam, candan ötesin,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!