Hiçbir kararı ağır aksak alamayacak kadar doluyum bugün. Müziğin sesini son ses açıp içimde ki kasvetli iklimi yok etmeye çalışıyor bilincim. Eve aldığım pirzolalar dolapta beni beklerken bir lades kemiği bulup sorunlarımı paylaşa bileceğim bir apartman kapıcısı arıyor gözlerim. Mumlarla aram son zamanlarda oldukça iyi ne zaman bir yalnızlık hikâyesi uydursam yakıyorum bir mum. Yaşamımda ki belisizliklerden yoruldum. Kafam çok dolu... Ben kimseyi anlamıyorum. İradem zayıf. İradesizliğim tavan yaptı. Egolarım ayaklar altında. Kıçımla güleceğim bir sevgilim bile yok. Kıçımla terk edileceğim adamda uzun zamandır çıkmadı karşıma. Yarasa gibiyim. Gündüzler hep evdeyim. Çoğu zaman uyuyorum. Arada çok acıksam terasa çıkıp bir son bahar yakalayıp yiyorum. Kaldığım yerden toparlana bilecek miyim acaba. Gözleri mi hiç açmadan uzun bir süre uyumak istiyorum. Hem 30 yaş sendromunda olduğumu bilmeyende kalmadı. Vücut kıllarını baş aşağı çeke bilecek bir porno senaryosu taslağı bile yapamıyorum. Dolabımda ki eczacının kafatası duruyor. Sevgilim beni öldürdüğünden beri ruh iklimimi göremiyorum. Kendimi salak olarak görsem de en zeki kola makinesi ben gibi bakıyorlar. En son ki yüzeysel sevgilimde istemedi beni. Görüşmeyelim dedi yeni sevgilim var dedi. Dışarıda görüşmemiz daha doğru olurmuş onun için. Sanırım yapamıyorum yapamazdım da tüm yalan hikâyeleri kendime anlatan bendim. Kendimi yarım bırakan bendim...
Kelimelerle oynama, çocuk!
Kelimeler yalnızlığıma musallat değildir
Gürültü ile yanaşma tarihin konağına
Böcekler, ruhu sömürmüş değildir
Hanımeli kokusu, nasıl bir kokuydu acaba?
Sahiplenme, öpme beni!
Böyle başladı anlayacağınız
“Düzgünün hüznü” diye
Nedir diye sorulacak olsa, cevap veremem ya!
Öyle başladı bendeki ağır aksak hegemonya
Karşı takımın rekabeti, almış altına düzüyordu hidayeti
“Vah ah” deyip, kemiriyordu vilayeti
Sigara dumanını geceyle paylaşmam imkânsız gibi.
Haydi, sende yak Mark!
Çünkü var olmadan yok olacağız!
Despot topluluklar kadar sıradandı tüm yalanlar.
Gecenin bedenime inen tekmeleri kadar doğal, içten ve kendindendi antidespot uyanışım.
ŞU
Ah benim sevda ile karışık gözyaşı sancılarım
Seni bu kadar mı kimsesiz bıraktım
Tüm yalnızlıklar gibi hain ve sinsice
Geyik karşıdaki dağda görünmez artık
Varsıl niyetlerinizle kaçırdınız onu
Hani hep dilimizi, kökenimizi başka dilerin altına sıkıştırdık ya bunun gibi bir şey geyiğin cinayeti
Ah depresyonların efendisi, ne olacak bu geyiğin hâli?
Ne oldu ne bitti ansımadan, anlamadan, anlatamadan
Şimdi size tuhaf gelebilir sıka geyiğinin ibreli ölümü…
Şehirle yıkanır oldum
Ormanın dudaklarından öptüm
Denizin bacakları uzamıştı
Güneşin gözleri fal taşıydı
Çetrefil rüzgâr nehirle ağlıyordu
Sesiz ol dağlar firar edebilir
Denizden beliren bir iklimdi
Aşiyan altında geçmiş yatan yıllar
Omuzlardan sarkan saçların, katran bir haberin mihenk noktası
Cebinde çiçekler tutan kadın
Yüzüne hüzün konan kadın
Sanırım dönmenin haram olduğu kana sızan bir geceydi.
Bakma öyle aldırmadan
Dokun ama hissetme beni
Ben çoktan sıyırdım aşktan büyüttüğün bedenimi…
Gelmeyeceksin, biliyorum
Aslında yenik kâğıt kadar acımasız her şey
Suskunluğun tepki biçimiydi
Suskunluğunun suyunda boğdun firari bedenimi
Gelmek isteyip de gelemeyenlerdendin
Gizli kırılganlıklarını raflarda gizledin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!