Öğretmen: İbrahim sana defalarca söylemek zorunda mıyım? Derste sakız çiğnenmez, bisküvi yenmez.
İbrahim: Peki öğretmenim.
(birkaç gün sonra, İbrahim yine Beden Eğitimi dersinde öğretmenine yakalanır)
Öğretmen:(kızarak) İbrahim yine mi sakız var ağzında?
yarına ertelenir sesimiz.
dipsiz kuyuların ulaşılmazında, yağmurlara ulaşan her sözümüz, ırmak boylarının çevresinde yetişen bitkiler gibi ölümsüz.
ölümlerin en güzeline karşı verilen cevaplar onurumuzun sol yanı.
ve her kangren, rüzgarın uğultusu; içimizin bağrında kopan ateş...
her yarım kalan kavganın ya da aşkın mahzunluğu tesadüf değil.
güz zamanlarının sancısıdır
vedalaşmadan düşen yaprakların sararışı
sessizce çağıldayan nehirlerin üzerinden
ağlayışlarla gider, göçmen kuşları...
üstüne çığ düşer şehirlerin
1; umutsuz
mesai saatlerinde,
ömrüm çürüdü çürüyecek
asgari ücretle
boynum devrilecek
biten başlayan yolların,
kan kızılı ortasında ömrüm.
biraz hayat, biraz deprem, sel
ve yararcasına isyan ediyorum yaralarıma
ve ıslak, ıpıslak bir ayrılığa,
hiç bir isim koyamıyorum...
bir yarın olmalı,
hayatımızın tam ortasında
tutunabilip, umut edeceğimiz,
bir yarın...
gökyüzünün yeniden mavi olduğu
Saçlarının zifiriliğinde
Yırtılıp gidiyor zaman
Güz yanığı rengin;
Dağların doruklarında,
Uzayıp giden heyecan…
Ve yamyam sürülerinden,
duvarlara yapıştırılan bildirileri,
kıvırıp gemi yapıyorum;
deniz aşırı ülkelere yollamak için.
sonra haberler geliyor,
-yoksul halklar başkaldırdı,
sosyalizm dirildi...
uçurtma olup
uçarlar gökyüzünde
hiç korkmadan...
bir serçenin ölümüne
saatlerce ağlarlar...
aldırışsız kaldırımlarda umut biriktirmek ne zor şeydir. ne zor şeydir kire bulanmış ellerde hünerler sergilemek. sabahın ilk ışığıyla, gecenin karanlığına koşmak, gecede umarsız sevinçler kiralamak, bir çift kunduraya düşler sığdırmak ne zordur.
boya sandığının kutsallığında, çamurla kaplı caddelere inat doluşmuşlardı şehrin sokaklarına. üç beş kuruşla intikam alacakları açlığın zerresini bilirlerdi. ne kadardılar, kimdiler, nereden gelmiştiler ve daha bir yığın soru, boylarının kat be kat üzerindeydi. sınırlı olan bilinen şeylerin ötesine, hiç mi hiç gidilmiyordu. evden bekleyenler vardı çünkü, evden ellerine bakanlar...
bir boya fırçası pırıl pırıl ededursun kravatlı adamların kunduralarını, cepte biriken demir paraların gıcırtısı yoksul çocuk senfonisiydi beş para etmez hayatın. ve o beş para etmez hayatın tüm acımasızlığını anlamışlardı yaş merdivenlerini çıkmamışken daha.
şair ile düşüncelerım şöyle yazdıgı şiirler hayatın içinde yasadıgımız olayları anlatıyor anlatım sekli ve şiirlerde okuyucuya duyguyu verebiliyo ulvi koçun şiirlerını okudunda siirlerde hayaller degilde gerçekler elen alınmış ve vurgunlanmıs yazdıgı şiirleri çok begendim ellerıne saglık umarım şii ...