en koyu haksızlıkların
bir yara gibi ağrı yapması
bedenlere isyandır sadece.
oysa umutlarla gelmiştik;
aileye ve dosta dair
tüm gülücükleri saklayarak.
sabahlardan kaçan eski bir şarkıyı
heybesine doldurur küçük çocuk
gözünde kan, aldanış...
şarkı direnmekti hayata
en yalnız anlarda sığınak
Çığlıklar var içimizde. Yaz güneşi, zemheri soğuğu gibi. Okyanusların derinliği kadar uzak çığlıklar…
İçimizde amansız çığlıklar; sonbaharın ağaçları gibi. Giden sadece biz değiliz kayıplar ülkesine. Giden; zaman, düşler, arkadaşlar… giden; yıkılmışlığın baharında ki gençliğimiz, durmadan özlemini çektiğimiz çocukluk. Giden; geri gelmeyen sayısız düş…
Bahar aylarında koşuşturduğumuz çayırlara şimdi girmek yasak. Saklambaç oynadığımız yerlere ise kocaman binalar dikilmiş. Dışarıda bir çocuk bağırmıyor artık “ gel top oynayalım” diye. Çünkü top oynayacağımız ve nefes alacağımız yerler çoktan satılmış.
mahir!
senin bedenin soğukluğa bürünürken,
çırpındı gençlük masalları
korkunç kötü büyücülere doğru...
seninle tanışan o hain kurşun,
yolların sevdasına düşmüş çocuklar
kentler, uzaklığın adresi...
usulca merhaba diyen,
akşama gebe gün ışıkları;
sanki yağmur ertesinde kalan,
yalnız bir bitki...
Eski ve soğuk yalnızlıkların; ıslak ve kırılgan yazılara dönüştüğünü anladım. Üç beş kelime ezberlemekle herşey bitiyor artık zulme karşı direnmekte. Ve tuhaftır; geride kalan acıların bir daha yaşanmaması için girişilen kavgada, ezilenlerin saflarında haykıran bir keklik idim; ezilenlerin gözü önünde ezilenler tarafından vuruldum!
Sevgili!
Günler karalanıp suç olurken üstüme, inatla bekledim sabahı aydınlıklar için. Kimi korkulu gecelerde; açık kalan penceremi usulca kapatıp hapsettim yüreğimi odama. Devrimci şarkılarla, halk türküleriyle ve hüriyet şiirleriyle anıyorum seni. O umutlu bakışlarının resmini çiziyorum…
Aylardan nisan… Ve 1 mayıs a doğru koşar adım gidiyoruz. Bu mevsimde yine hava soğuk, aldatıcı. Dışarı çıkarken birde palto bulunmalı yanında. Yatarken uzun pijamalar giyinmeli. Durulmamalı öyle uzun uzun gölgelerin altında. Sende durma sevgili! Sende giy her akşam yatmadan önce yeşil pijamalarını. Çıkarken dışarılara ve o çocuğun yanına giderken bile unutma paltonu giyinmeyi. baharların ilki aldatır adamı. kapılardan, bacalardan baktırır hiç acımadan...
büyürsün oğlum büyürsün
önce konuşur, sonra yürürsün
üç beş kelimeyle,
üç beş adımla,
şarkıda söylersin
yükseklerden de atlarsın...
bir adam var bizim evde
tarihini kendi bile bilmediği,
bir zamanda dünyaya geldi
ve geldiği dünyaya biraz kırgın,
biraz öfkeliydi…
hiç rahatı olmadı,
1
uzak dağlar seyrediyordu akan nehirleri, taşları, keklikleri. baharın gülüşleriyle sevinç yumağı haline gelmişti ağaçlar, tarlalar, tepelerin kırlangıç ve leylekleri...
düşler kenti... umutların, hayallerin, fırından yeni çıkmış ekmeklerin ve deli kız ile yeryüzü çocuklarının kenti. kavgası, yalanı, savaşı, gözyaşının olmadığı yer. yeşil ağaçlarla örtülü, mavi sularla coşkulu, çoğu insanın uyku öncesi, gözleri tavana çakılı hayalini kurduğu kent...
-1-
çelimsiz ve zayıftı. mağrur ve yalnız. simsiyah saçları, esmer teni, aldırış etmeyen bakışları vardı. gözlerinde söylenmemiş ağıtlar, bitirilmemiş şiirler vardı.gencecikti, henüz gencecikti.hayatı anlama sevdasına, geceler boyu kalın kitaplar, siyah beyaz dergiler okur; sabahın ışıklarıyla, simit ve çay tutkusuyla uyanırdı. evinden ilk ayrılışı; ilk uzaklığıydı çocukluğunun şehrinden. dört katlı bir üniversite yurdunda, doğruluğuna hibir zaman inanmadığı tarih bölümünde okuyordu. yatağı, ranzanın üst kısmında, dolabı hemen karşıdaydı. sığdırmaya çalıştığı elbiseleri, üst üste kırışık bir şekilde; altında ise herkesten sakladığı kitapları, dergileri vardı. evet okuduklarını saklıyordu. tehlikeli ve yasaktı kimisine göre. hele yurtta böyle şeylerin olması, yurttan atılmak için yeterliydi bile...
korkuyor muydu? yok hayır korkmuyordu. dolabının kapısına bir poster asmıştı. saçı ve uzun sakallarıyla gülümsüyordu posterdeki adam. epeyce yaşlı olduğu anlaşılıyordu beyaz saçlarından, beyaz sakallarından. ama onu genç gösteren bir şeyler vardı sanki. kimdi o adam? neden posterini asmıştı dolabına? odasında ki arkadaşlarıda merak ediyordu. dolabına asacak kadar önemli olan bu yaşlı ve sakallı adamda kimdi?
'-bu posterdeki adamın ismi Marx'tır.' dedi onca sorulardan sonra. '-okuduğum kitapların fikir babası Karl Marx...'
şair ile düşüncelerım şöyle yazdıgı şiirler hayatın içinde yasadıgımız olayları anlatıyor anlatım sekli ve şiirlerde okuyucuya duyguyu verebiliyo ulvi koçun şiirlerını okudunda siirlerde hayaller degilde gerçekler elen alınmış ve vurgunlanmıs yazdıgı şiirleri çok begendim ellerıne saglık umarım şii ...